Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 24.12.2009  

ISPARTA GÜLLERİNDEN BİR DEMET…


ISPARTA GÜLLERİNDEN BİR DEMET…


ISPARTA GÜLLERİNDEN BİR DEMET…



SDÜ ANILARI

Gençler güzel çalışmışlar belli ki. Ve belli ki çok sorumluluk sahibiler. Güzel bir program yapmışlar. Her şey tüm ayrıntısı ile düşünülmüş ve belirtilmiş. Ama bir maddede “sürpriz” yazıyordu. Güzel sürprizleri çok sever, üstelik çok da duygulanırım. Merak ettim fakat belli etmemeye çalıştım. Onlar da durmadan “sakın sürprizi sormayın, söylemeyiz,” dediler, durdular. Belli ki çok önemsiyorlar. Meraklandım ama sormadım…

Son zamanlarda en çok duygulandığım andı. Hep öğrencileri evime davet ederdim. MEB de Eyüp’teki bir okulda çalışırken rehberlik yaptığım öğrencilerin evine gittiğini anımsıyorum. Kendilerini önemsediğim için ne çok duygulanıyorlardı… Bu sefer öğrenci evine gittim. Kalabalık bir öğrenci grubu karşıladı… Mutfaktan sesler geliyordu…

Tıpkı filmlerdeki gibi oldu… Çiğ köfte yaparken arkadaşları alınlarının terini sildiler. Bir hayli uğraş verildi. Gerçekten hazırlanması çok uzun ve bir hayli emek istiyor… Sürprizlerini sevinçle yaşadım. Teşekkürler… Çok güzel olmuş. Gittiğim yerlerde yöresel tatlara bakmayı seviyorum… Ama ben çok acı yemeğe alışkın olmadığım için yana yana üç tane yiyebildim. O da bu kadar emeğe ayıp olmasın diye, bir ağlamadığım kaldı acıdan çünkü. Yalnız acıyı bir tarafa bırakırsak tadı harikaydı. Gençlere teşekkürler… Yemeğe, emeğe ve düşünülmesine çok duygulandım… Tabii saatlerce yapmak için uğraştılar, beş dakikada yendi bitti. Benim yaprak sarma meseleme benzedi saatlerce yap, yenmesi 4–5 dakika sürüyor en fazla…

Ben böyle acıdan kıvranırken Adnan hoca içindekileri saydı, yedikten sonra. Ve beni gerilere yolladı bir an. Öğretmen okulundayken müzik öğretmenimiz klasik müzik dinletirdi derste. Ve sonra derdi ki, “tabii siz bu müziği dümdüz dinliyorsunuz. Ben ise hangi çalgının girip çıktığını takip ediyorum. Şimdi keman çıktı, zil girdi gibi…” İşte onun gibi ben dümdüz yerken, içinde nelerin olduğu ayrıntısını bilemeden, bilen arkadaşlar içine konulan her şeyin tadına ayrı ayrı vardılar. Olsun ben öncelikle acıyı hissettim ama tadı güzeldi doğrusu. Her şeyden önemlisi de çok önemseyip böyle bir şey yapmaları ve beni evlerine davet etmeleriydi. Üstelik birçok öğrenci gelmişti özel olarak. Hatta İlknur bile, yurda giriş saatine kadar kalmak üzere buradaydı. Kulübün kurucu üyelerinden sevgili Kifayet hiç yanımdan ayrılmadı. Sessizce takip etti. Ne kadar duygulandığımı sözcüklere dökmem mümkün değil. Gençler harika. İyi ki kış, yağmur dememişim, gitmişim…

Şıp şak fotoğrafçımızı unutmak mümkün değil. Adnan Beyin odasında çiçek içiyorsunuz, orada… Dekan Beyin odasında ansızın beliriveriyor. Yemekhanede tam çatalı ağzınıza getirirken bir farklılık var, ayrımına varmışken şıp şakçımız orada fotoğraf çekiveriyor. Seminer boyu bir önde, bir en arkada köşede fotoğraf çekiyor. Seminer aralarında da hangi müziği, şarkıları sevdiğimi sorup durdu. Niye soruyor, bir türlü anlamadım ta ki öğrenci evinde misafir olup kemanı eline alana kadar. Meğer benim sevdiğimi çalmak için soruyormuş. Gelin de duygulanmayın. Arkadaşları, “çalmadığı çalgı yok,” diyorlar. Ev sahibi Emre’ye de piyano öğretiyormuş bu sıralar. Ne güzel paylaşmasını bilen bir genç.

Çiçek, hiçbir yerde içmemiştim. Adı güzel, tadı güzel… Çayla aram iyi değil. Sadece kahvaltıda bir fincan içerim. Bir de kurabiye türü bir şey varsa onunla birlikte, gün içinde. Şimdilerde gün içinde kapicino tercih ediyorum… Adnan Bey çayı sevmediğimi öğrenince “çiçek söyleyelim,” dedi. “Olur,” dedim. Tadı gerçekten çok güzel… Eğer Isparta’ya yolunuz düşerse mutlaka içmelisiniz. Hafif ve harika…

Burada seminerlerde başka yerlerde söylenmeyenler söylendi ama ne yazık ki yine kayda alınamadı hepsi. Aslında bu yapılsa üniversiteye arşiv olur. Ben de kitap yazmayı planlıyorum.

Yemekhanede öğrenci ve öğretim elemanlarına aynı yemeğin verildiğini duydum. Halbuki YTÜ de en alt katta öğrenciler yiyordu ve bildiğim kadarıyla İstanbul’un en pahalı yemekhanesiydi. 2. katta memur ve öğretim elemanlarının gittiği seçmesiz yemek veriliyordu. 3. Katta ise seçmeli yemekler var, tabii en pahalı yeri… Çalışanlara teşekkür edip iyi günler, diledim her zaman ki gibi, asla hiç biri laubalilik etmedi, gayet nazik karşılık verip, “iyi günler,” dediler…

Van Yüzüncü Yıl üniversitesine gittiğimde kilim evini gezdirmişlerdi. Çok beğenmiştim. O çok iyi bildiğimiz kaliteli Isparta halılarından artık pek de eser kalmamış. Akşam yemekte ilgili bölümünde okuyan öğrenciye sordum. Çok da istediğim yanıtı alamadım. Mutlaka üniversite Isparta halılarına sahiplenip yaşatılmalı. Bizim üniversitelerimizin genel eksiği ya da ülkemizin genel eksiği üniversite sanayi işbirliğinin olmaması ya da sistemli olmaması… Van YYÜ ayrıca kedi evine sahip, Van kedisinin nesli tükenmesin diye…

Gülü sordum o da tükenmek üzereymiş. Çok az gül bahçeleri kalmış. Halbuki Isparta değince insanın aklına ilk önce halı ve çok sevdiğim gül reçeli geliyor. Şimdi akla tek gelen Süleyman Demirel. Havaalanının adıyla sizi karşılıyor, üniversite adıyla devam ediyor.

Hep yarım saat önce giderim seminer salonuna ve ilk sahneyi görünce rahatlarım. “Her şey hazır, salonda yakın oturun,” diyen hocaya uydum, kalkmadım. Beş dakika önce gidip barkovizyonun saydamlardaki renkleri mahvettiğini görünce üzüntüden mahvoldum. Gelenlerden sürekli özür dilemek zorunda kaldım. Neyse başka yerden getirilen barkovizyon sorunu çözdü. Diğer günler aynı sıkıntıyı yaşamadık…

Hala seminerde çok heyecanlanıyorum. Kan ter içinde kalıyorum. Ter üzerimde soğuyor. Son akşam boğazım yanmaya başladı. İstanbul’a geldim, soğuk algınlığı kendini iyice belli etti. Ve doktora gitmek zorunda kaldım, dayanamayıp. Ama ne olursa olsun gittiğime, o değerli öğrencilerle karşılaştığıma ve onlarda fark yarattığıma o kadar memnunun ki. Üstelik sevgili öğrencilerimizin deneyimlerinden ve fikirlerinden çok şey öğrendik… Sayelerinde yeni deneyimlerle zenginleşerek İstanbul’a döndüm. Teşekkürler.

“Çam sakızı çoban armağanı” örneği gittiğim yerlere küçücük hediyecikler getiririm. Bunları da verirken küçük olduğunun altını çizerken, gönülden olduğunu söylerim…

Yemekler bitti, ayranlar ve diğer içecekler eşliğinde. Yavaş yavaş gitme vakti geldi. Öğrencilerde sürpriz bitmedi. Beni öğle mahcup ettiler ki. Al al olduğumu hissettim, ne yapacağımı şaşırdım. Üstelik Erkan benim sözü kullanarak yaptı bunu…”Hediyeler küçücük” diye diye… Üniversite hediyelerine ve çok sevgili öğrencilerimin yüreklerinin hediyelerine çok çok teşekkürler. Hakikaten Isparta hatırasıyla döndüm. Halı küçük tezgahta, hediye olarak yerini bulmuştu. Evim gül kokularıyla doldu ve mumu bilgisayarımın üzerine koydum. İlknur’cuğum setiyle yapmış bunu. Ellerim hediyelerle dolmuştu, yüreğim kuş oldu kanatlandı sanki…

Yağmur nedeniyle yaklaşık kırk beş dakika uçağımız İstanbul’dan geç kalkmıştı. Erkan’ları havaalanında bekler buldum, gece yarısı… Dönerken daha beteri oldu. Sabahın köründe kalkıp havaalanına gittik ki İstanbul’dan uçağın gelmediğini öğrendik. Yorgun ve rahatsız olarak bir an panik yaptım. Aslında gece saat on civarında bileti satan yere bildirmişler, “müşterinize ulaşıp söyleyiniz pazartesine kadar uçak yok,” diye. Ama bize bilgi verilmediği için başka uçak şansı olmadığından erkenden yola çıkmıştık. Neyse sonra sorunu çözdük…

İlk günün akşamı isteğe bağlı gezi bölümü vardı, hatta bir arkadaşlarının doğum günüydü. Ona kitap almış, gitmeyi planlamıştım. Ama o kadar yorgundum ki gidemedim. Halbuki İstanbul’dan gelirken, “bir bana, bir de çok yardımı dokunan komşum Sevim Hanıma gül reçeli alırım,” demiştim. Öğrenciye söylesem parasını almayacak. Zaten öğrenciler. O nedenle çok sevdiğim gül reçelini sipariş verememiştim. Fakat Isparta’ya uçak gelemeyince, “aynı koşullarda Antalya’dan gidebilirsiniz,” demişlerdi. Elimde Dekan Beyin hediye ettiği kocaman çok güzel çiçeklerle Antalya’ya yollandık. Yolda kahvaltı için mola verince gül reçellerime kavuştum. Ne dileseymişim…

İstanbul’a gelince Erkan’a verdiğim sözü tutup, karşılaşmaları için çok beğendiğim lider ruhlu ve çok kibar öğrencimi aradım. Gerisi kendilerine kalmış…

Bir de Erkan seminer aralarında yaptıkları afişi eleştirmelerini rica etmişti. “Çünkü” diyordu “bu etkinlikleri yapmaya devam edeceğiz dolayısıyla afiş de yapacağız, bazı şeyleri öğrenelim.” Ama seminer heyecanıyla onun bu sorusunu yanıtlamadım. Fakat telefon konuşmamızda bunu kulak arkası yapmadığımı ve yazarak bilgimi ileteceğimi, söyledim. Nitekim rahatsızlığıma bakmadan ona bu konuda ayrıntılı bilgi verdim, tasarladıkları afişin eleştirisini yaptım. Ayrıca bu konudaki yazılarımın linkini gönderdim. Yaptıkları afiş tasarımı nedeniyle kendilerini kutluyor, teşekkür ediyorum…

21 – 12 – 2009 / İSTANBUL

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 3208 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.