RESİM SERGİSİ
Evim okuluma çok yakındı. Geç kalmamak koşuluyla son anlarda giderdim. Henüz kahvaltıyı yapmış, zamanın gelmesini beklerken kitap okuyordum. Oda ne? İlk defa sabah sabah kapım çalınıyordu. Açtım. Lisenin hizmetlisi. “Müdür Bey sizi çağırıyor. Hemen okula gelmeliymişsiniz”. “Neden” diye sordum. “Bilmiyorum, çok telaşlıydı” diye karşılık verdi. Aslında heyecanlanmıştım. Ama çokta telaş göstermeden ve biraz da geççe gittim. Gerçeği söylemek gerekirse az çok tahmin ediyordum neden çağrıldığımı. Hakikaten odasına gittiğimde eli ayağı titrer halde buldum.
Öğretmen – Günaydın. Hayrola
Müdür – Hayrolası var mı Öğretmen Hanım. Sizi bekledim. Öğrencileri içeri almadım. Alsam isyan çıkar.
Öğretmen – Pek anlayamadım
Müdür – Biliyorum, çok emek verdiniz ama... Yaptırdığınız kitap kapakları ve plak kapaklarının bazılarını indirmeliyiz, olay çıkar, kavga çıkar.
Öğretmen – Nedenmiş o? Hemen tüm öğrencilerin işlerini astım. Eğitim sergisi olduğu için buna çok özen gösterdim. Hiçbir öğrencimin itiraz edeceğini ve üzüleceğini sanmıyorum. Üstelik onlarla birlikte hazırladık. Hepsinin emeği büyük.
Müdür – Benim kastettiğim o değil. Yazarlardan, sanatçılardan bahsediyorum. Siz doğru olmayan yazarların kitap kapaklarını yaptırmışsınız. Öğrenciler birbirine girer.
Öğretmen – Öncelikle şunu söyleyeyim, o yazar ve sanatçıları öğrenciler kendi isteği ile seçtiler. Benim koşulum, okudukları bir kitabın kapağını yapmalarıydı. Ama özgün olacak. Olay çıkacağını da hiç sanmıyorum. Bu konu aşağı yukarı bir ay sürdü, araştırma, eskizleri ve orijinal çalışmasıyla. Olay o zaman çıkmadığına göre şimdi de çıkmaz.
Müdür – O resimleri indirmelisiniz, öğrencileri okula alamam.
Öğretmen – Hayır indirmiyorum. Dediğiniz çalışmaların başına gidiyorum. O resimlerin indirilebilmesi için beni çiğnemeleri gerekir. Hatta öğrenci de nöbetçi koyabilirim. En iyisi kendi resimlerini kendileri korurlar.
Müdür – Yapmayın hocanım. Olay çıkar.
Öğretmen – Size göre , ama bana göre değil. Resimler inmiyor!
Gerçekten de gidip resimlerin başında durdum ve kesinlikle hiçbir kitap kapağını indirmedim. Öğrencilerim, çok okunan ve doğru yazarları seçmişlerdi. Olay çıkmayacağına da inanıyordum. Ama hafiften sinirlerim de bozulmuştu. Öğrenciler içeri alındı. Kesinlikle herhangi bir olay çıkmamıştı. Hatta müdürün korkaklığına ve baskısına dayanamayıp resimleri indirseydim belki o zaman isyan çıkabilirdi. Sergi uzun süre de kaldı...
*******
Başka okulda, yine yıl sonu sergisini çok büyük bir titizlikle hazırlamıştık. Öğrencileri organize etmiştim. Nasıl yapılacağını anlatmış, aynı sisteme göre asmalarını istemiştim. Sonradan kaç tane paspartu kağıdı değiştirdiklerini anlatmışlardı, parmak izi olduğu için. Sonra bu denli titiz hazırlanan sergiye ne olmuştu dersiniz? Öğretmenler odasındayım. Bir öğrenci ağlamaklı geldi. “Ne oldu” dedim. “O kadar emek verdik, Müdür Bey hepsini söktü ve yerlere attı” dedi. Çocuk neredeyse bayılacaktı. Fırladım, dediği doğruydu. Tüm resimler kırış kırış yerlerde. Üstelik daha önce açtığım resim sergilerine kendisi de şahitti. Ne oldu diye odasına gittim. “İzin almadınız” hocanım dedi. Hemen yıllık planlarımı dolabımdan alıp getirdim. Bakın planımda yıl sonunda sergi açılacak diye yazmışım, siz onay imzanızı atmışsınız. Üstelik senelerdir ben sergiyi hep bu yöntemle yaparım. Hiçbir itiraz gelmedi. Evet öğretmenlik yaşantımda her sene sergi açarım eğitimin bir parçası olarak. İlk ve son defa böyle bir çirkinlik yaşadım. Daha sonra o müdür müdürlüğü elinden alınarak sürülmüş.
*******
Bir başka okul, bir başka resim sergisi; Konum afişti. Herkes bir kenti seçecek. O kentle ilgili bilgi araştıracak, eskiz çizip sonrada 35X50 boyutlarında orijinal bir çalışma yapacaktı. Bir öğrencim Ankara’yı yapmış ve afişte Hitit Güneşini kullanmıştı. Tarih öğretmeni yanıma gelerek Öğretmen hanım “şu afişi indireceksiniz” dedi. “Anlamadım” diye karşılık verdim. “Afişiniz bize ters, yani Hitit Güneşinin bizimle ilgisi yok, Ankara afişinde de kullanılamaz. “ “Öncelikle afişi indirmeyeceğim, buna siz karar veremezsiniz. O afiş oldukça başarılı, yapan öğrenci de çalışkan. Çok fazla araştırma yaptı. Sonra siz benim dersime karışamazsınız, ben sizin dersinize karışıyor muyum?” “ Aaa Hocanım, ayrıca kız öğrencileri masaya çıkartıp resimlerini çizdiriyormuşsunuz, yapmamalısınız.” “Benim dersime karışamazsınız, evet doğru bazı sınıflarda erkek, bazı sınıflarda da kız öğrencilerin desenlerini çizdiriyorum. Ama bu sizi hiç ilgilendirmez. Ayrıca siz sanat eğitimi almamışsınız üstelik idareci de değilsiniz. Kaldı ki idareci bile olsaydınız bu müdahalenizi asla kabul etmezdim.”
Afişi indirmedim, kız öğrencilerin de desenini çizdirmeye devam ettim. Hiçbir şey yapamadı. Önemli olan dürüstlüktür, dürüst bakabilmektir.
O Lisede çok sergi açmıştım. Hem okul içinde hem de İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinde. Ayrıca bir velim sayesinde Hürriyet gazetesinde de yer almıştı. “Türkiyem” adı altında. İndir denilen afiş indirilmeden.
Alan okulu. Dolayısıyla sergisi farklı olmalı. Binbir zorlukla para denkleştiriliyor, çerçeveler cam yaptırılıyordu. Bir sergi hazırlığında duvara son resmi asarken korniş koptu ve tüm resimler camları paramparça bir şekilde yere düştü. Koşturdum. “öğrencilere bir şey oldu mu” diye haykırdığımı anımsıyorum. “Hayır, herkes iyi” yanıtını alınca rahatlayarak “o halde önemli değil, önemli olan hiç birinize bir şey olmaması” diyerek döndüm, arkadaşlar “eyvah emeğimiz gitti, masraf katlandı” diye söylenirken. Akşam evime veli telefonları geldi. Öğrenciye söylediklerim tekrar edilip teşekkür, sağolun sözcükleri dökülüyordu ağızlarından tek tek ve güven duyma duyguları anlatılıyordu.
Aynı okulda; sergi açılışı var ama idareciyim. Bende öğrencileri alıp açılışlara öyle gidiyordum. Bir çok sorunu çözerek; izin alma, ders dışı eğitime devam etme gibi. Bazen de kalabalık yapalım diye son anda bir arkadaş telefon ediyordu “öğrencilerini alda açılışa gel” diye. Olsun çocuklar Fransız fotoğraflarını görüyorlardı bu vesileyle. O okulda kaldığım sürece sergi, konferans yaşamın, eğitimin bir parçası haline gelmişti yaptığım organizelerle. Benden sonra bunlar kalkmış. Ama ben hala oranın iyiletimi için uğraş veriyor ve yazıyorum. Sorumluluk bitmez, yer değiştirilse bile.
*******
Evin tek kızıydım. Sonra yatılı okudum. Ve ilk görev yeri. İlk kiralık evde oturuş. Ve yalnızlık...Evimize su, elektrik kağıdı gelirdi babamda öderdi. Israrla kafama takılı olan bu elektrik kağıdını bekliyorum, ödeme yapmak için. Ama geldiği yok. Bir akşam kapım çalındı. Son derece kibar bir bey, “Öğretmen Hanım, ben yandaki evde oturan komşunuzum. Elektrikciyim. Yani belediye çalışıyor, elektriklere bakıyorum. Siz komşumsunuz diye idare ettim şimdiye değin, ama biraz daha belediyeye gelmezseniz elektriğiniz kesilecek” dedi. “Ama” dedim, “ben elektrik kağıdı bekliyorum. Gelmiyor ki, gelse ödeyeceğim”. Komşumun yüzünde tuhaf bir gülüş, “fakat siz belediyeye gelip kayıt olmadınız ki”. Nasıl utanmıştım. Panikte yapmıştım. Kayıt olacağımı bilmeden “her gün kağıt bekledim” dedim utanarak, sıkılarak, mahcup bir vaziyette. Anlıyordu, bir ilki yaşıyordum. Her şeyi anne, babası tarafından yapılan öğretmenin düşünemediği bir ilk. Özür dileyerek hemen ertesi gün gidip kayıt olacağımı söyledim. Öyle de yaptım. Ve sürekli beklediğim kağıtta hemen geldi.
Ben de tatlıyı çok seviyorum diye işe yumurta kırmaktan ve makarnadan değil baklavadan başlamıştım. İlk yaptıklarımdan muhallebi de Bengi’ninkinden farklı değildi. Bilen arkadaşlar hala anlatıp gülerler.
|