Sayın Vatan ŞAŞMAZ Sayın Atıf BİR’in programında konuşuyor.
“Ap oldum. Ap oluyorum… Yukarı oluyorum.” (Up)
“Davn oldum. Davn oluyorum.” (Down)
“Dominant efekti…”
“Neydi? Sitori bort…” (Story board)
Konuşmanın devamını dinlemedim. Sanırım buna benzer bir şekilde sürmüştür.
Biri bana bırakınız ap olmayı, “yukarı olmayı” açıklar mı, lütfen… Ne demektir, “yukarı olmak.” “Ap olmak,” ne demektir?
“Toprak Sanat'ın City's AVM. Nişantaşı…” Bu da internet yoluyla gelen bir iletiden… “City” sözcüğünün Türkçe karşılığı yok mu? Var. Türkçemiz zengindir. O halde neden Türkçe sözcüklerin arasında İngilizce sözcük kullanılmış? İngiltere’deki hangi tabelada İngilizce sözcüklerin arasında bir tane Türkçe sözcük görürüsünüz? Göremezsiniz. Onlar asla dillerine duyarsızlık yapmazlar. Fransızlar, Almanlar da öyle ve haklılar bu konuda.
“Dönercihi”, dile katkı olabilir mi? Tabi ki hayır. Ama bunu önemsiz bulan hatta katkı sayanlar var. İşte sorun, bu bozulmanın bize sunulması kadar kabullenen taraftan da kaynaklanıyor.
Bir farkında olmayıştan kaynaklan sorun da dilin yozlaşmasını eleştiren kitaplara seçilen adlarda… Bu sözcükler belleğe yerleşiyor, göre göre, okuya okuya…
Tabelalara alanım gereği yazım yanlışları var mı, harf aralıkları doğru mu, diye bakarım. Görülüyor ki yazım hataları dilde, yarısı Türkçe yarısı İngilizce olan… Bu gün Türkçe sözcük sayısı fazla… Yarın yabancı dillerdeki sözcükler daha çok olacaktır, başta tabelalarımızda… Adım adım değişim… Ama nereye? Nasıl?
Genç değil gnç,
genci değil gency,
Cansever değil cnsvr,
Bunları o kadar çoğaltabiliriz ki…
Bir yazarımız “Önce ekmekler bozuldu” demişti.
Şimdi tabelalar bozuldu
İsimler bozuldu
Sözcükler bozuldu…
Anlam yitirildi
Tutkular kalmadı
Ütopyalar edinilemedi…
Yaratıcılık, birbiriyle ilişkisi olmadığını sandığımız olaylar, fikirler, nesneler, alanlar vs arasında ilişki kurarak yeni önermelerde bulunmaktır. İki dili bu şekilde buluşturmak ise yaratıcılık değildir. Yapmak değil mahvetmektir. Dili bozmaktır.
O zaman sunuculuk yapanlar başta olmak üzere, TV gibi önemli bir alanın kullanımında çok dikkatli olmaları, dile saygı duymaları gerekir. Türkçe konuşuyorsa Türkçeye, İngilizce konuşuyorsa İngilizceye…
TV, sinema gibi görsel alanların etkileme gücü çok büyüktür. Hele ki evlerimizde olan televizyonun… Yapılan önemli yanlışlıkların sürekli yinelenmesi kalıcılığı sağlar. Beyinlere kazılır devamlı yapılan olumsuzluklar. Bu nedenle bir şeyler yapmak lazım. Riske atılmak, cesur olmak gerekir dürüstlük adına, saygı adına, sevgi adına…
Neden Türkçeye değil de, İngilizceye saygı diyorum, yazı başlığında… “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla.” Ya da…
Neden Türkçeye değil, İngilizceye saygı, diyorum… Aslında “Türkçeye saygı duyalım lütfen,” demeliyim, kişilikli, kimlikli olmak, sağlıklı bir şekilde varolmak, değişimde dönüşümde yer alabilmek, başkalarınca yönetilmemek, geleceğe kalabilmek adına…
Türkçeyi sanat dili yapmıyoruz.
Türkçeyi günlük konuşma dili yapmıyoruz.
Türkçeyi bilim dili yapmıyoruz.
Türkçeyi hukuk dili yapmıyoruz.
Türkçeyi tıp dili yapmıyoruz.
Eminim birçok kişinin Türkçeye değilde İngilizceye saygı, dediğim için yazıya dikkati çekilecektir.
Çünkü Türkçeye sahip çıkarsanız unvan alamazsınız, koltuk alamazsınız, iş bulamazsınız, para kazanamazsınız, var olamazsınız… Sebebi kim? Önce bizler, sonra başkaları… İnanıyorum ki bir gün bunlar olacak; Türkçe zenginliğinde yaratarak yaşayacağız. Tabii önce kendimize baktığımızda, güvendiğimizde, sevdiğimizde, saygı duyduğumuzda…
Hep iki kitap alırım. Biri alanımla ilgili; reklam-tanıtım, tasarım, yaratıcılık, diğeri eğitimle ilgili olur. Neden? Çünkü alanımın eğitimini veriyorum. Sadece alanımla ilgili bilgiyle beslenmek yetmez. Yaptığım işin inceliklerini, değişimlerini takip etmeliyim ki edindiğim bilgiyi doğru, sağlıklı paylaşayım atölyede…
Ve hep mitolojik konuların yanında şiir kitabı, şiir kitabının yanında öykü, roman alırım. Dergilerden bilimsel yazılar okurum. İnsanın gelişimi önemli… Öğretmenimiz doğa önemli çünkü…
Kendimizi asla tek kolda beslememeli. Asıl ilgi alanını diğer alanlarla zenginleştirmeliyiz.
İnsan kendisine saygı duyarsa, kendi diline de saygı duyar. Eğer kendi diline saygı duyuyorsa başka dillere de saygı duyar. İngilizceye saygı duyar. Önce kendi dilimize sahip çıkmalıyız. Yılların birikimiyle elde ettiklerimizi geriye değil, ileriye götürmeye yükümlüyüz…
TÜRKÇEYE SAYGI DUYALIM LÜTFEN…
Şu an Murathan MUNGAN’ın seçkilerinden oluşan “Ressamın İkinci Sözleşmesi” kitabını okuyorum. Durmadan insan öykü okumalı, sanatla, bilimle ilgileniyorsa diyerek. Ve şu sıralar Edip CANSEVER’in “Gelmiş Bulundum” şiir kitabını okuyorum, “mutlaka şiir okumalı,” diye diye…
Bir reklam metin yazarı başarılı olmak için Hemingway okuyor. Reklamcılıkla – tanıtımcılıkla Hemingway romanlarının ne ilgisi var, diyeceksiniz. Reklam metin yazarı ilişkisini kurmuş. Hemingway’i kısa cümle kurduğu için okuyormuş. İlişki nedeni çok önemli…
Buket UZUNER yazarken romanın iskeletini kurmada mühendislik bilgisinden, mühendislik yapısından yararlandığını söylüyor. Roman-Edebiyat-sanat ve mühendislik ilişkilendirilmesi, hem de birbiriyle hiç ilgisi olmadığını sandığımız alanların, bilim ve sanat ilişkisi başarıyla kuruluyor…
Son yıllarda bunlar olurken Türkçe harika romanlar, öyküler, şiirler yazılıyor. Ozanlarımızı, yazarlarımızı kutluyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum…
Tüm bu yozlaşmalar olurken harika tiyatro oyunları oynanıyor ve harika filmler çekiliyor, Türkçe olan… Yönetmenlerimizi, sanatçılarımızı kutluyorum… Çeşitli film festivalleri dünyanın çok uzak ülkelerinin kültürünü, zenginliğini ülkemize taşıyor. Düzenleyen her değerli insana yürekten teşekkürler.
Çevirmenlere teşekkür ediyorum, bizi dünya edebiyatına ulaştırdıkları için. Çok başarılılar. Kutluyorum.
Tüm bu dil kargaşası içinde harika resimler, yontular yapılıyor, müthiş bir dil oluşturan… Ve güzelim dilimizde müthiş yaratıcı müzikler yapılıyor, ezgisi duygulandıran, sözleri çok anlamlı olan… Emeği geçen herkese teşekkürler…
Çok değerli çizerlerimiz var… Dilerim bu dil sorunsalını karikatür konularına taşırlar.
Tüm olumluluklara ve güzelliklere karşın olumsuzluğun alabildiğine hızlandığı günümüzde daha çok çalışmalıyız. Yol, yöntem çok, kişiliklerin çokluğu kadar… Ve çok kitap, gazete okumalıyız, okunmasını sağlamalıyız… Salt bizim okumamız yetmiyor, bunu yaşama sermedikten sonra…
11–12–2009 / İSTANBUL
|