Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 8.12.2009  

AMSTERDAM’DA SINIRLARI ZORLAMAK<BR>GÜLEREK YARATMAK


AMSTERDAM’DA SINIRLARI ZORLAMAK
GÜLEREK YARATMAK



AMSTERDAM’DA SINIRLARI ZORLAMAK
GÜLEREK YARATMAK



Başkalarına “sınırlarınızı zorlayın,” demek kolay… Ya kendi sınırlarınız söz konusuysa… “Hocanın dediğini yap yaptığını yapma” mı diyeceksiniz, fark edilmemek için.

Sorun doğanın verdiklerinin eğitim yoluyla sindirilmesi, kalıplandırılması, utanmanın, ezikliğin, ezilmenin öne çıkartılması…

Seminerlerimde çocukları susturmakta zorlanıyorum büyükleri ise konuşturmakta başlarda… Neden mi? Çocuklar henüz ezber eğitimin içinde erimemişler… Büyükler ise bu eğitimden geçtikleri için kendileri ne kadar değerli olursa olsun, bunu ifadelendirmede zorlanıyorlar.

Yıllar önce bir ilkokul öğretmeninin, “üstün zekalı bir çocuğun ezilmesi, baskılanması gerekir, yoksa problem olur.” Demesini unutamıyorum…

Sitemde yayınlamak için yaptığım söyleşilerde nüfus memurun soruları gibi soru sormanın dışında soru üretmek için epey gayret gösteririm. İnsanı tanımanın bunun dışında birçok yöntemi vardır. Ancak o zaman o insanın anlamına varabilirsiniz. Değerlerini ortaya çıkartabilirsiniz. Özelliklerini paylaşıma açabilirsiniz. Bu yüzden söyleşi yapacağım kişiyi epey araştırırım, farklı sorular çıkartmak için…

Tüm uğraşlara karşın teknik elemanın geç vakitlere kadar kalması bile bir türlü bilgisayar ile barkovizyon arasında iletişim sorununu çözemedi. Televizyon denendi ama o da olmadı… Bana ilk defa görseller olmadan söyleşmek kaldı… Her şeyin bir ilki vardır.

Bir şeye kendimi çok fazla hazırlarım, olmazsa canım çok sıkılır. Doğrusu hazırlıksız yakalandım ve başta sıkıldım. Halbuki seminerin eğlenceli geçmesini çok önemserim. Bunun için önce moralimin iyi olması gerekir. Tedbirli biri olduğum ve izleyicilere duyduğum saygı ve sorumluluk nedeniyle teknik bir sorun olur diye seminer yerine mutlaka çok önce gelir CD yi verir ilk sahneyi görür rahatlarım.

Seminer uzun olduğundan ve beyinler yorulduğu için mutlaka içecek yiyecek arası veririm. 2. bölüme elde çaylarla, kahvelerle girilir, yorgunluk giderilsin, seminere samimi, zevkle devam edilsin diye…

Burada her şey altüst oldu. Çaylar, kahveler baştan hazırlanıp verildi. Tanışalım dendi. Kendimden bahsetmekten hoşlanmadığım için hemen topu onlara attım, sizi tanıyayım, diye… Tabii klasik bir tanıma olamazdı benimkisi… İçine yaratıcılığı katmalı, gelenlerin kendilerini farklı bir şekilde tanıtmalarına olanak sağlamalıydım…

Seminer notlarım yanımdaydı… Seminer esnasında yaptıklarımdan biri, katılımcılara başka duruşlardan, başka biçimlerden kendilerine baktırmak, kendi keşiflerini gerçekleştirmelerine olanak tanımaktı. Böylece onu yanındakiler başka yönlerden, yönleriyle de tanıyacaktı. Bu bir yeni deneyim demekti. Ve yeni bir öğrenme…

Görseller olmadan nasıl bazı şeyleri gerçekleştirim, diye düşünmeye başladım. Aklıma dersimde öğrencilerimin konuşmalarını sıkı takip ettiğim, kendilerine özgü sözcükleri yakalayarak dersin konusuyla ilişkilendirip görsel düşünmelerini sağlamaya çalıştığım, çalıştırdığım geldi.

Kendilerini anlatırken, anılarını, deneyimlerini paylaşırken söylediklerini gözümde fotoğraflamaya başladım. O görsellikten, anlatıları görmemden, resimlememden yararlanarak ters yüz edip sorular oluşturdum ve yine kendilerine döndürdüm olayı.

Onlarda rahatlamıştı, bende. Kendilerini sözel anlatan olduğu gibi, tahtaya kalkıp çizimle anlatan oldu. Onu yapan kişi tahtayı benim için hazırlamıştı, seminerin başında. Bana lazım olmayacağını, söylemiştim. Çünkü amacım öğretmek değildi. Birlikte öğrenmekti. Klasik öğretmen görüntüsü çizemezdim. Ama kendisi çizgiyle o kadar güzel betimledi ki karakterini beyaz tahtada…

Seminer sonunda çok farklı bir deneyim yaşadıklarından dolayı teşekkür ettiler…

Tabii böyle bir deneyimi onlar sayesinde ben de yaşamış, soruları oluşturmayı ya da gerekli çıkışları yapmayı, değişimleri sayelerinde gerçekleştirmiştim.

Yaratıcılığı konferans gibi anlatmıyor, bilgiyi görsellerin aralarına koyuyordum tıpkı satır aralarını okumak, görmek, göstermek gibi… Burada görsel yoktu ama sözcükler vardı yararlanmamızı, soru üretmemizi, resimlememizi, fotoğrafa dönüştürmemizi bekleyen. Nitekim bir hanım yaratıcılığı din ile karıştırınca bana çok güzel bilimsel bir tanım yapma fırsatı verdi… Böylece her şey doğaçlama oldu, görsel sırlamasıyla değil ama oldukça tabii bir şekilde, kopukluk olmadan karşılıklı söyleşme gerçekleştirildi, yaratıcılık bağlamında.

Burada bir bölümlük yaptık semineri, ama o kadar neşeli oldu ki neredeyse iki bölümün tamamına ulaştı zaman. Son yıllarda hiç bu kadar gülmemiştim…

Hukuk okuyan, evde kendi kendine tiyatro çalışmaları yapan bir genç arkadaşımızın hoş katkıları oldu. Hukukta okuması notlarımdan bir bilgi aktarmama neden oldu. Ne okurlarsa okusunlar karşı alandan beslenmeliler. İyi, başarılı bir avukat olmasını istiyorsa görsel sanat eğitimi almalı ve sergileri dolaşmalı…

Onları en etkileyen de en sonda sorduğum beş soru oldu…

Dilerim ki bir gün saydamlar - görseller eşliğinde yaptığım yaratıcılık seminerime katılırlar. Bir iç yolculuğa çıkarlar ve ne kadar yaratıcı olduklarını, farklılıklarını bir kez daha keşfederler... Seminerimin amaçlarından biridir bu... İnsanın kendine bakması ve yaratması...

24 – 11 – 2009 / AMSTERDAM (Öğretmenler Günü)
07- 12- 2009 / İSTANBUL

Semineri düzenleyen ve katkı veren değerli herkese yürekten teşekkürler…

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2416 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.