Baharın çiğ yeşilinde yaşıyordu. Kışın beyaz soğuğunda… Yazın sıcak kızılında… Sonbaharın serin ebrulisinde…
Denizin mavisinde yaşıyordu, kah bir martının kanatlarında yukarıdan bakarak, kah bir geminin güvertesinde yukarılara bakarak…
Karanın yeşilinde yaşıyordu, kah kırmızılara bürünerek, kah mor noktalara dalarak…
Nehrin köprülerinde yaşıyordu bazen yeşil mavi karışımında, bir karşı yakaya yürüyerek bir ortasında akan nehri saatlerce izleyerek, Monet, Manet tablolarını düşünerek…
Toprağın neminde yaşıyordu, bazen çıplak ayaklarıyla yürürken yavaş yavaş bir fotoğrafın kadrajında…
Bazen Ansel Adams’ın karlı dağlarında yaşıyordu bir fotoğrafından öbür fotoğrafına atlayarak, yaprağın dokusunda yaşayarak…
Bazen Jerry Uelsman’ın agrandizörlerinde dolaşıyordu fotoğrafına eklemlenme umuduyla…
Bir trenin penceresinde yaşıyordu bazen, kıpkırmızı gelinciklere bürünmüş tarlalarında Van Gogh düşlemiyle…
Işığa kaldırıyordu kafasını bazen, Utku Varlık’ın tablolarında dolaşarak…
Bazen de karadutum, çatalkaram diyerek dalından dut yiyordu Bedri Rahmi Eyüpoğlu dizelerinde…
Bazen babasının Selanik göçünde yaşıyordu sürgünü… Bazen ölümü tattığı memleketinden uzakta yaşıyordu sürgün…
Ve bir gün iklimin sürgününde yaşamaya başladı, tüm renklerden uzak uzak…
21-06-2009 / İSTANBUL
Not: Bu yazı Dilge Dergisi 2. sayısında yayınlanmıştır.
Yazı işleri Müdürü: İlkim ODABAŞ
ISSN: 1309-033X
|