Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 11.8.2009  

EĞİTİMİN DERSİ


EĞİTİMİN DERSİ


EĞİTİMİN DERSİ



Nasıl yaşamalıyız?
Ne yapmalıyız?
Nasıl yapmalıyız?
Neden araştırmalıyız?


Üniversitelerde belirli bir alandan diploma alınır. O alanla ilgili ihtisas yapma olanakları vardır, yüksek lisans, doktora-sanatta yeterlik gibi… İhtisas yaptığınız alanda çalışırsınız… Bu laboratuar olur, atölye olur, fabrika olur vs… (Gerçi böyle bir devamlılık özellikle Türkiye’de kesinkes geçerli olamayabiliyor. Eğitimini aldığı alanda çalışmayıp ya koşulları nedeniyle ya isteği gereği başka alanlarda çalışanlar var.)

Bir de hayatı daha iyiye, güzele çevirmek, gelişmek, devamlılık sağlamak, uygarlık oluşturmak, keşfetmek, yaratmak, kültürel birikim sağlamak vs. ereği ile oluşturulan bir alan vardır; eğitim…

Birikimlerinizi, okuduklarınızı, bilginizi, görüşlerinizi, deneyimlerinizi çocuklara, gençlere aktarmak istersiniz… Bunun ayrıntıda nedenleri farklıdır. Amaçlardan biri; kendini öğrencide devam ettirmektir. Kendi görüşlerinde gençler yetiştirmektir… Bu bağlamda kalıcılığını sağlamaktır… Burada öğrenci kişiliği önemli değildir. Öğretmektir asıl olan… Öğrenme bazında hareket edilmemektir.

Bir başkası ise eğitimin ne demek olduğunu, bu alana dair özel bir araştırma, birikim gerektiğini, çağın verilerine uygun yöntemleri öğrenmek ve uygulamak gereğini bilir, hisseder…

Eğer öğretmen – eğitimci yetiştiren okullardan mezun değilseniz ve öğretim elemanı olmaya karar verdiyseniz eğitimini aldığınız alan okulları dışında giderilmesi, katkı alınması, kendini yetiştirmesi gereken durumlar vardır… Bu alana, eğitime, pedagojik formasyona dair bilgilendirme süreçleridir.Çünkü eğitim, akademisyenin-öğretim elemanın salt bilgisini yineleme-yineletme alanı değildir. Eğitim, okul bir yöntem, bir sistem meselesidir. Bir paylaşım olayıdır, bir ifade alanıdır, yaratma, dönüştürme, değiştirme yeredir...

Yönetmelikler sürekli elden geçirilir. Çağa uygun hale getirilir. Ama ne kadar yaşam bulur? Ne kadar uygulamaya geçer? Ne kadar ciddiye alınır? İşte burada sorunlar başlar… Gerçekten kendini işine veren, bu işi namusuyla kotaran, sorumluluk sahibi olan, eğitime dair birikimi, araştırması deneyimi olanlar çok çabuk harcanabilir. Bazı iş yerlerinde eğitim alanında, eğitim yönetimi bağlamında hiçbir bilgi, birikimi, deneyimi, araştırması olmayanlar bir yerlere geliverir. Ve etrafında bir sürü iltifatçı kitle oluşuverir hemen…

Burada gençler – öğrenciler harcanır, eğitime bir yaşam verenler harcanır, ülke harcanır, dünya harcanır… Bir zincirlemedir gider bu harcamalar…

Ülke nasıl değişir, dönüşür, çağı yakalar, başka ülkelerin boyunduruğu altında “gelişmekte olan” konumundan nasıl kurtulur?

Salt etiket, unvan, koltuk almak adına verilenlerle mi?
Unvan alana kadar başkalarının altında ezilirken, koltuk sahibi olunduğunda başkalarına çektirilerek mi?
Öğrencinin varlığı değil, salt hocanın varlığı ile mi?
Maaş aldığınız kuruma yeteri kadar vakit ayırmayarak mı?

Çok kısa sürede unvan ve koltuk sahibi olunup ele geçen değerlendirme yetkisini hakaret ederek gerçekleştirerek mi, üstelik inceleme yapmadan iftira atarak mı bu ülke gelişir, değişir? Bilinmeyen, deneyimine ve etiğine, sorumluluğuna sahip olunmadığı bir konuda fikir söyleyerek mi, daha doğrusu bunu hakarete çevirerek mi, yönetmelikler çiğnenerek mi, keyfiyet mi, resmi kurumları özel mülkiyet kabul edip çiftlik gibi yönetmeye kalkarak mı, meslek icra edilir. Salt üniversite olanaklarından yararlanarak mı? Mümkün olduğu kadar vermeden, gelmeden alarak mı? Müstafi sayılması gerekirken unvan alanlar keyfi uygulamalarıyla nereye kadar devam edecektir?

Ne yapmalı? Bizde bir söz vardır. “Zararın neresinden dönersen kardır. “ Diye. Eğitim alanına adım atar atmaz unvan alanlar ve ardından koltuk sahibi olanların pedagojik formasyon almaları sağlanmalı… Ayrıca eğitim yönetimiyle ilgili bilgilendirilmeliler… Etik bağlamda değerlendirme yapmaları sağlanmalı… Alanda doktora-sanatta yeterliğe sahip olmak yeterli değildir. Eğitimin kendine has bir dili vardır ve bir yöntemler olgusudur. Bunları iyi bilmek gerekir.

İnandığım bir şey var ki, önce dürüstler kaybeder, sonra ahlaksızlar, sorumsuzlar…

Etiketle var olan, insanlıktan yoksun bir eğitim toplumu haline geliyoruz, ülke gelişimine ket vuracak şekilde… Ve tabii buna eğitim alanında yaşanan diğer olumsuzlukları da katmak gerekir, atanan memuruna, alınan hizmetlisine kadar. Eğitim alanları nezihlik, düzeylilik, ahlak, nitelik gerektiren alanlardır. O nedenle eğitim alanlara getirilecek çalışanları şoförüne, güvenlik görevlisine kadar dikkatli seçmek gerekir. Tüm bunlar idarecilerin dürüstlüğünden, sorumluluğundan geçer…

Unvan, koltuk sahibi, insanlık yoksunu olanlarla bu Türkiye gelişemez, dönüşemez…

***
(16/9/2005 tarihli Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı Genel Kurul Toplantısında Alınan Karar)

DERS YÜKÜ TESPİTİ VE EK DERS ÜCRETİ ÖDEMELERİNDE UYULACAK ESASLAR

Ders Yükleri ve Ücret Karşılığı Okutabilecekleri Ek Ders Saatleri
Madde 1- a) Maaş karşılığı haftalık ders yükü,
öğretim üyeleri için 10 saat, öğretim görevlileri ve okutmanlar için 12 saattir. Öğretim elemanları, haftalık ders yükünün dışında gerek kadrosunun bulunduğu, gerekse diğer yükseköğretim kurumlarında, güz ve bahar yarıyıllarında mecburi ve isteğe bağlı olarak, ek ders ücreti ödenmek kaydıyla ders verebilir. Mecburi ve isteğe bağlı dersler ile diğer faaliyetler için haftalık ders programında yer alması ve fiilen yapılması şartıyla öğretim elemanının toplam olarak ücret karşılığı verebileceği ek ders; normal örgün öğretimde en çok 20 saat, ikinci öğretimde ise en çok 10 saattir. Buna göre öğretim elemanlarının toplam ders yükü ve ek ders saatleri (saat/hafta) aşağıda belirtilmiştir.

DERS YÜKÜ VE EK DERS SAATLERİ TABLOSU

***

Bu yönetmeliğe göre fakültede kadrolu elamana ders verilmek zorunluluğu vardır. Eğer ders verilmiyorsa, örneğin bir öğretim görevlisine verilmeyen ders diğerlerine ücretli ders olarak dağıtılıyordur ki bu da yasal değildir. Çünkü bu kurumlar özel mülkiyet değil, devletin kurumudur ve yönetmeliklerle yönetilir, keyfiyetle değil. Laf atmalarla değil, toplantılarla gerçekleşir eğitim mutfağı… Ve tüm bunlar öğretim elemanına yakışır düzeylilikte olur ki, öğrenciye örnek duruş sergilensin.

Diğer yapılan şu olabiliyor; yönetmeliklere uygun olarak ders veriliyor ama bu sefer de çok çirkin bir şekilde öğrenciler size karşı kışkırtılıyor. Bazen hiç ummadığınız öğrenci bu çirkinliğe uyum sağlıyor. Ama öyle öğrenciler de var ki iki arada bir derede kalıp hüzünden eriyorlar. Görüyor, duyuyor ve hissediyorsunuz. Ve bu sevgili öğrencilerinizin hatırına susuyor ya da bazı şeyleri ertelerken yaratıcılıkta çözüm tek değildir, diye başka alanlar keşfedip 15 kişiye değil örneğin 500 kişiye yardımcı oluyorsunuz. Bunun içinde herkes olabiliyor. Böylece sorumluluk duygunuza zarar vermiyorsunuz, vermelerine olanak tanımıyorsunuz. Mutlu olmanızın bir yolunu buluyorsunuz. Ya ülkenizdekiler!

Neden böyle oluyor?

Yıllar önce yüksek lisans tezimi hazırlamak için tüm tebliğler dergilerini çıktığı tarihten beri incelemiştim. Tabii Sanat Eğitimi ile İş ve Teknik Eğitimini. Sanırım dergi 1946 da çıkmaya başlamış. Tarih yanlışsa bile 1940 – 50 arası olduğunu kesin anımsıyorum. O zaman, günümüze kadar getirmiştim. Şu bilinmeli ki yönetmelikler o günden beri çok çağdaş hazırlanmış… Bu gün daha da geliştirildi bunlar.

Eksik olan nedir?

Eksik olan yazıdaki bu çağdaşlığın yaşama geçirilememesidir, tam anlamıyla…

Bunun çeşitli nedenleri vardır;

Fiziki nedenler… Orta öğrenimde birçok okulda atölye, işlik vs. yoktur. Aslında Yüksek öğretim de olanaklar çok iyi değildir.

Eğiticiler, Akademisyenler…

Eğitim yönetiminde yer alanlar…

Neler yapılmalı?

Aslında bu sorunun yanıtı yazı içinde verildi. Ekleme yaparsam, bir ülkede öncelik eğitime ve sağlığa verilmeli. Ülke bütçesinin önceliği bu alanlara olmalı. Böylece bilime, sanata ve sosyal alanlara yatırım yapılacak demektir. Bu da bir ülkenin gelişiminde en önemli rolü oynayacaktır… Birçok yazımda belirttiğim gibi, eğitimde her alandan katkı alınmalı. Ancak özelikle bu süreklilik arz ettiğinde eğitim alanının özel bilgisine sahip olunmalı ve bir yerlere gelmeden önce deneyimlenmeli… Ayrıca tüm seçimlerin sağlıklı, doğru, etik bağlamda olması için çok özen gösterilmeli…

İlk tarih?
Dosyanın adı: Ders Pedagojisi

Son tarih: 11 – 08 – 2009

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 1909 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.