Çok yararlı, çok sevimli bir sunu, suyun canına dair…
Özet bir yazıyla bunu sizlere aktarmaya çalışacağım yararlı olmak, paylaşmak, çoğalmak, katkı vermek adına. Ama Prof. Dr. Ahmet DİNÇCAĞ’ın bu değerli CAN SUYU sunusunu yaşamak gerekir. Öneriyorum…
“İnsan nasıl kendi kendini mahvediyor?
Hepimiz içi su dolu balonlarız. Uzaya gidiyoruz önce burada su var mı, diye bakıyoruz. Çünkü hayat var.”
Medeniyetlere bakalım hep su kenarlarına yerleşmişler. Gerçekten su hayat. Dere kenarlarını yemyeşil görürüz. Asla çorak değildir. Su kenarları sosyal, iletişime ve değişime açıktır…
“Su gibi aziz ol, sular seller gibi, sulu adam, can suyu…”
Aslında halk sözlerini daha fazla söyledi. hakikaten su yaşantımızda kutsal bir şekilde yerini almış, söze dökülüp hep güncel kalmış.
“Buz oluyor, buhar oluyor, su oluyor hepsi de sağlıkta kullanılıyor. Buz katılaşıyor ama batmıyor.
İçimizde bir okyanus var. Akıyor, hiç durmuyor. Sıvıyız. Beyin su dolu ve sıvının içinde yaşıyor. Damar içi sıvı.
Herkesin sıvısı başka. Çünkü içinde bulunan moleküller, elementler başka. Bunlar yediklerimizle ve düşündüklerimizle değişiyor. Vücut sıvısını kontrol etmek yaşlılığı önler. “Alzheimer” a susuzluk neden olur.”
Küresel ısınma ve kuraklığın başlaması, susuzluk tehlikesinin baş göstermesi nedeniyle çok etkilenmiş araştırma yaparak birkaç yazı yazmıştım. Araştırmamda dünyadaki su miktarı ile vücudumuzdaki su miktarının aynı olduğunu öğrenmiştim. Bu bilgi beni çok etkilemişti. Şurası gerçek ki yaşam bir denge… Sanatta da dengeye bakılır kurgularda, düzenlemelerde… Bu nedenle bence tüm alanlardaki sınırlar kaldırılmalı, ortak çalışılmalı. Bilgiler buluşturulmalı, sezgiler birleştirilmeli. Ve moleküllerin, elementlerin de neden olduğu bireysel farklılıkların zenginliğinde doya doya yaşamalı…
“Protein yükselmeye başlar, uyanmaya başlarız… Biz can suyunda artan moleküllere göre hareket ediyoruz…
Can suyu…
* Yiyerek, içerek alınan molekül
* Solunumla alınan molekül
* Duygu ve düşüncelerin ürettiği molekül
Suyun hafızası var. Her pınarın suyunun kriterleri ayrıdır.
Masuru Emoto suya müzik dinletmiş. Mozart dinlerken suyun kristalleri değişmiş.
‘Suyun mucizesi … Yay., Suyun Bilinmeyen Gücü – Kozmik Yay.’ “
Bu araştırmayı başka yerlerde de duymuş ve okumuştum. Suyun hafızası ve değişimine ilişkin fotoğraflar görmüştüm. Burada da epey örnek gördük. Su yaşıyor, hissediyor, dönüşüyor. Kızılderili mitolojisinde suya ilişkin ilginç anlatımlar var. Japonlar suya çok olumlu anlam yüklemişler.
“Suyun üzerine hangi resim konulursa kristal onun biçimine dönüşüyor. Suyu telefonun, bilgisayarın, TV nin yanına koyduğunuzda hep kristali değişiyor.
Fes futun kristali berbat, ev yemeğinin kristali güzel. Ve hemen hemen renkli sudan başka bir şey olmayan meyve suyu yerine doğal içecekler tüketilmeli.”
Kanser olan bir arkadaşım aldığı her şeyin içindekileri ciddi olarak incelemeye başlamış, özellikle katkı maddeli yiyecek içeceklerden uzak durmuştu hastalığı boyunca. Bunun yaşamını uzattığına inanıyorum.
“Suyun üzerine yazılıp asılan levhayı görüyor ve kristalinin biçimini değiştiriyor…”
Sayın hocamız su sesiyle tedaviden bahsetti. Bunu daha önce de duymuş, okumuştum. Su sesi rahatlatıyor gerçekten. Müzik ile tedavinin de olduğunu biliyoruz. Ayrıca hayvanlar üzerinde bu konuda deneyler de var. Sert, tiz, olumsuzluk yüklü bir ses ne çok rahatsız eder. Yumuşak, sevgi dolu ses ne kadar rahatlatır, hepimiz ayrımındayızdır.
Bazı psikiyatri servisleri hastaları su sesi gelen yerlerde yürütüyorlarmış.
Sayın hocamızın önerileri; “fantezi kurun, stresten kurtulun. Bedeni hastalıklardan korumak; katkısız gıda, organik gıda, temiz hava, olumlu düşünce, bedene saygı ve sevmektir…”
Teşekkürler…
“- içimdeki su beni çağırıyor…
Ve su… En kutsal maddemizdi bizim su. Gördüğümüz, içtiğimiz, yıkandığımız suyun, büyük bir kaynağın sadece vahamıza yansıyan bir yüzü olduğunu biliyor, vahamızı hiçbir zaman algılayamayacağımız bu büyük kaynağın yaşam alanı, kendimizi de kaynağın çocukları olarak görüyorduk…
- Bu kitap, ‘Suyun kitabı’ dedim… (Erkan TAHHUŞOĞLU – Şiyara’nın Çocukları)
Vahalarınızın temiz su ile dolu ve yemyeşil olması dileği ile…
30-06-2009 / İÜ İstanbul Tıp Fakültesi - Çapa
03-07-2009 / İSTANBUL
|