“Afiş tasarımında zıtlıklardan yararlanın” deriz öğrenencilerimize. Çünkü zıtlıklar ortaya çıkartırlar, gösterirler…
Ama zıtlık bir başka yerde gitmeyebilir. Çiğlik, fazla zıtlık, çok fazla dramatik olmamak gerekir aydınlatılan mekanın içeriğine göre, İtalyan Pierro Castiglioni’yenin dediği gibi. “Her Proje kendi kuralını koyar.” (PC) Katılıyorum.
İş görürken, düzenleme yaparken bazen benzeşim, bazen zıtlık işe yarar.
Yıllar önce bir İtalyan tasarımcının sunumuna gitmiştim. Yatak odası tasarımlarını gösterdi. Biri hala aklımda… Yatağın başından güneş doğuyordu adeta… Nereden ilham almış dersiniz? Yıllar önce İstanbul’a gelmiş. Ve bir sabah İstanbul’da güneşin doğuşunu izlemiş. Tabii güneşin batışını da… İşte ilham kaynağı yiğidim İstanbul’muş. Artık bunları göremediğimiz, hissedemediğimiz İstanbul’umuzu sadece trafik sorunu sandığımız…
“İstanbul Hatırası” yazan fonun önünde çekilen fotoğraflar vardır, bir harfi ters olan… Hafızalara kazınmış bir görsel… Sokak fotoğrafçısı kara perdenin ardına girer, bir anı ölümsüzleştirmek için… Jonathan Hogges, “hatıra duvarı – hafıza duvarı” derken bunlar düştü aklımın gözüne. Duvar biraz önce nerede durduğunuzu anımsıyor. Tıpkı fotoğraflara baktığımızda o anı anımsamamız ve bir an o zamanı yaşamamız gibi.
İngiltere’ye gittim. Köprüden geçtim… Manzarayı izledim. Jason Bruges Studio köprüyü ışıklandırmışlar. Yürürken ışık da yürüyor yanarak… Oldukça ilginç ve eğlenceli… Bir de boğaz köprüsünün ışıklandırılmasını düşündüm. Boğazın işlevsel telleri ışıklandırılmış. Bence bu ayıp. İstanbul dünya kenti ve bir boğaz köprüsünün sıradan ışıklandırılmasına bakar mısınız, lütfen.
Proje üretmek ve yaratmak izlemekten geçer. Doyasıya yaşamaktan, görmekten. Ve herkesin gördüğüne farklılıklar yüklemekten…
JBS elemanları binayı izlemişler. Asansörlerin hareketleri dikkatlerini çekmiş. Tabii bu hareket gündüz var, gece yok. İşte geceye ilham veren bu eksiklik olmuş. Gündüzün hareketleri bilgisayara kaydedilip gece yinelenmiş… Binada yaşam gece de devam etmiş böylece.
Işık asansör ilişkisi, anlam olarak… Anahtar sözcük “hareket” olsa gerek. Hareket olduğunda ışık yanıyor ve hareket başlıyor. Işık rengi seçimi aynı rengi tutturmanın kolay olacağı bir şekilde düşünülmüş.
Çalışmaları bulunduğunuz ortam doğrudan etkiler. Hele konu ışıklandırma olursa. “St. Petersburg’ta güneş ışığı az. Ruhsal durumu olumsuz etkiler,” dedi konuşmacı. “Işığın gücü, ışığın yönü, ışığın boyutu, kapladığı alan… Işık dinamiktir. Gün boyu değişir, gölgeler oluşur güneşin durumuna göre…” Bu nedenle hareketli bir enstelasyon yapmak istemişler… Burada yine İstanbul köprüsünün ışıklandırmasına geliyorum. Bir tasarım kesinlikle içinde yaratıcılığı taşımalı, işlevsellik sınırları içinde kalmamalı. Burada hiç düşünülmeden, düşlenmeden ışıklar tellere gerilivermiş.
Heyecan katmak önemlidir, yapılan işe… Bulutun ardından ışıklarını dağıtan güneşten ilham almışlar…
Müşteri istekleri önemlidir bu tür işlerde. Müşterinin biri Noel ağacı gibi bir ışıklandırma istemiş binasının önüne.
Kamerayla beş dakikalık bir çekimin ön çalışması altı ay sürmüş… Etraftaki 4 kamera ile manzara taranmış adeta. Işığın bina üzerindeki izleri izlenmiş, gölgeler görülmüş. Işığın hareketiyle renklerde oluşan değişim gözlenmiş. Aydınlatma için yapılacak bu ön çalışma bana Fransa’daki izlenimciliği anımsattı. O sanatçılar da bunu yaptılar çıplak gözle… Işığı izlediler ve binaların ışığı renge dönüştü onların gözünde, formu erittiler böylece… Yabancı sanatçılardan duyarız bir filmin senaryosuna altı ay, bir yıl çalışırlar. Hatta “deli” ise rolleri gider ruh hastalıkları hastanesinde yatarlar… İşin namusu budur işte… Öğrencilerimle çekeceğimiz kısa filmin konusu psikolog-psikiyatrist ve hastalarıydı. Bu nedenle hepimiz fotoğraftan tanıdığım psikiyatrist olan Tahir Emin CEYLAN Beye gidip bilgi almış, ufkumuz genişlemişti. Ayrıca teknik bilgi için de yıllardır kısa film organizesini başarıyla götüren Hilmi ETİKAN Beye gidip bilgilenmiştik. İki dostumuza katkıları nedeniyle bir kez daha teşekkür ediyorum şahsım ve öğrencilerim adına…
Bir somut görüntüden soyuta giden çalışma… Işık binanın üzerine düşüyor. Serbest bir yayılımla… Onlar gitgide geometrik şekle dönüştürülüyor. İTÜ de yüksek lisans yaparken böyle bir çalışma yapmıştık. Hocamız “klasik bir çalışma seçeceksiniz onu birkaç aşamada soyuta dönüştüreceksiniz,” demişti. Gerçekten de sadeleştirerek ve şekilleri geometrize ederek soyuta dönüştürmüştük.
Işıklardan çizgilere gidilmiş. Bunun açıklamasını da girişe gerçek manzarayı koyarak yapmışlar. Böylece bakanlar bu ışık biçimlerinin nereden geldiğini, bu manzaradan oluştuğunu, dönüştüğünü görecekler diye düşünmüşler. Bir yerden alıntı yapıyorsunuz, kaynağını gösteriyor, belirtiyorsunuz. Salt yazıda değil, görsel işlerde de…
St. Petersburg’ta olmayan bir ışığı doğal haliyle gün batımı ve gün doğumu düşünerek koyarken, Londra’da soyutlamaya gidilmiş.
*
Attila Uysal, “ışığa saygı duyulmalı” dedi. Bir ışıklandırma projesinde binanın yanında bulunan ağaçlar için ağaç sağlığı ile ilgili kişiler tutulmuş, iş bitene kadar ağaca zarar gelir mi, diye… Çevreye saygı böyle olmalı. Ağaç budamaları geldi aklıma… Budama işleri bu konunun ehli olan kişilerce mi yapılıyor? Hep aklımın çevre koruyucu tarafına takılı kalmıştır.
Mimari ışıkla nasıl desteklenir? Mimariyi anlamak, ona saygı duymak, mimariyle ışığın anlamını bütünleştirmek gerekir… Bizim Mimarlık eğitimimizde; mimarlık - heykel, mimarlık - resim ve mimarlık - ışık konuları işleniyor mu acaba? Doğal ışığın dışında tabii…
Hastanenin ışıklandırılmasında hastanenin moralinden hareket edilmiş. “Hastada moral yoktur ona göre ışık düşünmek gerekir.” ABD de hastane odaları otel odaları gibi düşünülüyormuş.
Bir örneğinde lambalar aşağıya indi temizliği, değişimi yapıldı. Evlerde de böyle bir düzenek olsa ne iyi olur.
Normal ışık, dekoratif ışıktan bahsetti. Konuya göre tercih nedeni oluyor.
“Işık şiddeti hesaplamaları, aydınlatma, mimariyle birlikte düşünülmeli.” Burada disiplinlerarası bir çalışma yapılabilir.
Işıkla görmek, ışıkla yaşamak… Hem sağlık, hem estetik, görsellik açısından yaşamımızın önemli bir parçası olan ışık sıradanlıktan çıkıp bizi etkiler hale geliyor, tasarımcıların elinde…
***
Katılımcılar;Emre Güneş, Muhammet Garip, Mahmut Anlar, Nergis Arifoğlu, Korhan Şişman, Piero Castiglioni, Jonathan Hodges, Attila Uysal
İstanbul Moda Akademisi 19 Haziran 2009
21 – 06 – 2009 / İSTANBUL
|