“Mimari Aydınlatma” ile ilgili bir konferansa katıldım… İtalyan konuşmacı “deprem için elektronik çizimler olmalı, sonradan aynısı yapılabilir,” dedi. Oldukça yararlı bir bilgi.
Hepimizin bildiği gibi ülkemiz deprem kuşağında ve İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyor. Ayasofya, camilerimiz, saraylarımız elektronik çizimle saptanabilir ve bu CD ler odalarda kapağında “yangında önce kurtarılacak” yazan dolaplara konabilir. Depremden sonra da aynısı yapılır… Bu bilgiyi duyunca bir, iki kişiye sordum, “belediyede böyle çalışmalar yapılıyor mu,” diye. “Sanmıyorum, bilmiyorum,” yanıtları aldım.
Bir savaşta Rusya, Balkan ülkeleri vs. yontularını nehre atmışlar, bombadan zarar görmesinler diye. Savaş bittikten sonra attıkları yerden çıkartmışlar. Bu bilinç bizim halkımızda da, yöneticilerde de olmalı…
Çiçekler dikiliyor. Bunu gören bir bey, “parayı toprağa dikiyorlar,” dedi. Alanla ilgili bir arkadaş dışarıya dayanıklı ve ucuz çiçeklerden, bitkilerden bahsetmişti. Bu durumda bu beyin dediklerinde oldukça doğruluk payı var… Ekonomik davranmak salt grafik tasarım alanındaki çalışmalarda değil, her yerde olmalı…
Karayı temizleyen çöpçüler gibi denizi de temizleyen çöpçüler, çöp toplayanlar, hizmetliler olmalı. Denizimiz var. Kirletenimiz var. Temizleyenimiz yok. TURMEPA-Deniz Temiz Derneğinin dışında belediyeler ne yapıyorlar, bu deniz kirliliği için…
Tüm bunlar eğitime dayanıyor.
Tüm Öğretim Elemanları Derneğinin yemeğine katıldım, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde. Bir hocamız şunları söyledi özetle; “Salt alanında araştırma yapan, ülkesinin sorunlarıyla ilgilenmeyen akademisyenler gerçekte eğitime de, yaşama da katkı vermezler, bunlar gerçek eğitimci değildirler.” Dedi. Katılıyorum. Eğer eğitim alanındaysanız, eğer öğrencileriniz varsa salt alanınızla ilgili araştırma yapmanız sizi iyi bir eğitimci, başarılı bir akademisyen yapmaz. Alanında araştırma yapmak kadar eğitim sorunsalıyla da ilgilenmek, çağdaş eğitim yöntemlerini takip etmek gerekir. Ve ülke sorunlarıyla ilgilenmek, salt yabancı dergilere yazı yazıp unvan almaktan geçmez. Bir o kadar ülke dergileri olmalı, onlara yazmalı, ülke sorunlarıyla ilgilenmeli ve eğitimin ezberini kırmalı…
Aynı şey idareciler için de geçerlidir. Eğitim yöneticiliği özellik ister. Bir idareci salt kendi düşüncesinde olanların idarecisi değildir, o koltuğa oturduğunda herkesin idarecisidir. Bu olgunluk ister, idari bir yapı, yapılanma ister, hakkıyla oralara gelmek ister, eğitimin çağdaşlaşmasıyla ilgilenmek ister, eğitim alanlarındaki etiksizliklerle uğraşmak ister. Bunlar kulaklar, gözler, yürekler, beyinler kapatılarak gerçekleşmez… Öyle olduğunda hala gelişmekte olan ülke konumumuzu korur, bir türlü “gelişmiş ülke” konumuna geçemeyiz.
20 – 06 – 2009 / İSTANBUL
|