24 – 04 – 09 ANKARA
Okul öncesi eğitimi için psikoloji kadar felsefe gerekli. Bu nedenle değerli hocamız Prof. Dr. Ahmet İNAM buluşmamızdaydı. Yaratıcılığı felsefi boyutta, kendi sözcüklerinden çıkışla sakin sakin anlattı.
“Yaşamayan yazar, yazamayan yazar.” Sayın hocamızın bu söylemi, yıllar önce gazetede okuduğum bir sözü anımsattı. Bir yazar, “ben okumam, yazarım.” Demiş. Ben de eleştirenler arasındayım doğrusu. Yazmak için öncelikle çok çok okumak, farklı yazarları, farklı konuları okumak gerekir.
“Şair aşkını şiirle yazar…
Yaratıcı insan olmak, yaratıcı olmaktır.
Yaşıyor muyum, yarattırılıyor muyum?
İnsan olmak yaratıcı olmaktır…
İnsan gibi insan olmak…
Doğallık, özgüllük…
Yaratıcı, belirlenimlerinin sınırlarında dolaşandır…
İçimizdeki duvarların üzerinde dolanmak…
Yerel olmadan evrensel olunmaz…
Yaratıcı olmak için 7 koşul;
1- Doğallık
2- Araştırma heyecanı
- Kaşınan insan – Sen kaşındın…
- Durmayan insan, karıştıran, cevvaldir, acardır, meraklıdır.
Öğrenme bedeni… Beden acılıdır, hareket etmek gerekir. Bedeni diri tutmak gerekir. Bedene ruh vermek gerekir…
Öğrenme bedenini duyuyor musunuz?
3- Taze kalmak önemlidir, yaratıcılıkta… Yaratıcılık, herkesin potansiyelini keşfetmesiyle olur. Biz özgül, biricik varlıklarız. Yaratıcılık çok yalınla, nasıl yaşadığımızla ilgilidir. Yaratıcılık, bir yaşam tarzıdır.
4- Yaratıcı insan açık insandır. Açık; sarih, sözü anlaşılır, cesareti olandır.
5- Risk alma cesareti, görev alma cesareti, yiğitliği gerektirir.
6- Edep gerekli. Edepsizden yaratıcı olmaz. Adap, insan sevgisi, saygısı, insan olma sorumluluğu… Uçmak; yukarıdan farklı geniş ufuklarla görmektir. Uçmak özgürlük demektir.
7- Bilgi ile yarışma becerisi yaratıcılıkta çok önemlidir.
Teşekkürler, Sn. İNAM, hem yaratıcılığa dair bilgilendirmenize hem de eleştirel bakışınızla yaratıcılığa nasıl ket vurulacağını vurgulamanıza…
25-04-09 / ANKARA
Sn. Prof. Dr. İsmihan ARTAN, “çevreyi seslerden örülmüş bir ağ olarak,” betimledi.
“Pırasa doğrarken, soğan doğrarken çıkan ses, salata doğrama sesi… Kızartma sesi, havanda dövülme sesi…” Bir müzik eğitimcisi, alanına müziği katan bir akademisyen, bir müzisyen için gördüklerinin sesi ne çok önemli. Yaratıcılığın mutfağına girdim birdenbire… Ve o sesi görsele dönüştürme sorunsalıyla ilgilenmek gerekir diye düşünmeden kendimi alamadım.
“Çocuklarla birlikteyken neler yapılmalı?
Belli ki çocukluğumuzu unutmuşuz. Hareketleriniz yavaşladığında çocukları da öyle sanıyorsunuz.” Bunu öğretmen, akademisyen olanlar da yapıyor. Yani öğrenciliğini unutuyor. Unutmazsak empatik davranırız halbuki.
Eskişehir Osmangazi Tıp Fakültesinde ilk defa ana okulu öğrencilerine seminer vermiştim. Onlar için özel görseller hazırlanmalı. Çocuk kitapları kapak tasarımları, çocuk filmleri afiş tasarımları gibi. O çocuklarla ilk bölümde çok değişik bir deneyim yaşadım. ARTAN hocamızın dediği gibi, “davranışlarımız yavaşlıyor ve karşımızdakilerini öyle görüyoruz.” Bir meslektaşım da çocuğunu doktora götürdüğünde doktor, “sen üşürsen çocuğun üşüdüğünü sanırsın, sen sıcakladığında çocuk sıcakladı sanırsın ona göre davranırsın çocuğu giydirir ya da soyarsın. Halbuki onun cilt kalınlığı farklı, yaşı farklı, davranışı farklı,” demiş. O seminerde çocuklar nokta konusunda konuştular sonra “biz şimdi nokta olacağız değil mi,” diyerek anında kalkıp elele tutuştular ve bir halka oluşturdular, “biz noktayız” dediler. Çizgi konusunda ise yine konuştuktan sonra fırlayıp “şimdi çizgi olacağız” deyip yine elele tutuştular. Bu sefer salonun koridorunda uzun bir çizgi oluşturdular. Bizim bu çocuklardan, öğrencilerden öğreneceğimiz çok şey var. Ona göre değişimler göstermeli, hep ucu açık olmalıyız eğitimde.
25-04-09 / ANKARA
Sn. Yrd. Doç. Ercan MERTOĞLU
Sayın hocamız sahneye çıkınca ortalık şenlendi. İsmihan ARTAN hocamızın verdiği bilgiler uygulamaya dönüştü, piyano eşliğinde.
“3-4 Yaş uydurukçuluk yapıyor. 6 yaşında uydurukçuluk bitiyor.
Ritmik performanslar matematik, analiz, sentez becerileri ile yüksek bir şekilde ilintilidir.
Konuşmanın ritmini yapınız; elma, portakal… Sözlerden ritm tut.”
Elmanın, portakalın resimi yaparken, onları değişik malzemelerle görselleştirirken müzik bu sözcükleri sesselleştiriyor… Ortak bir proje yapılmalı.
25-04-09 / ANKARA
Sunay AKIN
Sn. Sunay AKIN’ın araştırmacı tavrını çok beğenirim. Birkaç kez söyleşilerine şimdiki adı bireysel gösterilerine katıldım. Gittiği yerin konusuna göre görseller hazırlayıp onlar üzerinden tiyatral bir vaziyette konuşuyor, vücut dilini iyi kullanarak. Burada konu “çocuk” olduğundan tarihe geçmişlerin, siyasilerin vs. çocukluklarından bahsetti. Tabii kurduğu çocuk müzesi kendisine en iyi malzeme.
Tarihini anımsamıyorum ama eski dönemlere ait bir saydam gösterdi. Çocuk Hakları için, çocuğun elinde tuttuğu pankart dikkatimi çekti. ‘Yalnız yatmak istiyoruz’
Çocuk Müzesinin önündeki zürafaların öyküsünü anlattı. Zürafalı bahçe ve Ulviye Sultanın çocuk yontusundan bahsetti.
Çocukları resmeden ressamlardan söz etti. Hoca Ali Rıza’dan eski Üsküdar sokaklarında çizdiği çocukların tablosunu gösterdi. ‘Nuri İYEM, Anadolu kadınıyla çocuk resmetmiştir,’ dedi. Onlardan örnek gördük. Fikret MUALLA’nın çocuklu resimlerini gösterdi. Zaten MUALLA’nın resimlerinin kendisi çocuk resimleri gibidir. İyi bir örnek seçmiş. Öncelikle ozan olarak bildiğimiz Tevfik FİKRET’ten yaptığı çocuk resimlerini gösterdi. Cenazesine ATATÜRK’ÜN gittiğini söyledi. Milli Eğitim bakanı Mehmet Mühif Paşa Mecmua-ı Funun – Bilim dergisi çıkartır. Bazı bakanlar ‘okullar olmasaydı Milli Eğitim Bakanlığını ne güzel yönetirdim.’ Derken, diye eklemeyi ihmal etmedi. Çocuk konulu yazı ilk defa bu dergide çıkmış. “ABD başkanlarının oyuncaklarını dizerken çocuklar kıyafetlerin değiştiğini görecekler, oyuncaklar üzerinden değişimi öğrenecekler. “ Dedi.
“Çocuklar oyuncaklarla oynarken hayal eder, yaratır. Bizim nineler de uçan daireye kılıf diker, hayaller çizilmesin diye…” Teşekkürler Sunay AKIN arkadaş…
Prof. Dr. Ayşe ÇAKIR İLHAN müzelerde yaratıcılık eğitimini anlattı.
İlişkiler yaratmak, arasında dengeyi kurmak. Piet Mondrian… New York, Washington semalarında uçup, tuvaline yolları geometrik şekillerle geçirmesi…
Prof. Dr. Belma TUĞRUL yaratıcılıkla oyun ilişkisini, anlatmanın ötesinde gösterdi. Gerek sahneye çağırarak, gerekse salondakileri katarak…
Farklılıklarla karşılaşmak. Farklı sıfatlarla çoğaltmak, güzel çiz, farklı çiz… ‘Beyaz’ sözcüğünün çağrıştırdıkları… Oyun dostu olmak… Meraklarını giderecek sorular sormak…
Konuşmacı aralarında sahne çok iyi dolduruldu, başta Nazım HİKMET şiirleriyle ve çok değerli ozanlarımızla, ama tam bir tiyatral gösteriyle Sn. Av. Mühendis Ali ULUSOY tarafından…
Her üniversiteye seminer vermeye gittiğim zaman yeni insanlara tanıştırıldığımda aynı manzara ile karşılaşır, gülümserim. Tanıştıran kişi adımı söylerken, “ben sizi tanıyorum yazılarınızdan, sizi takip ediyoruz,” denir. Bu sefer ki muazzam oldu. Değerli meslektaşım Münevver Hanımın heyecanı görmeye değerdi doğrusu. “Yüksek lisans tezinde yazılarımdan yararlanıp kaynak göstermiş. İnternetten araştırma yaparken tasarım ve yaratıcılık konusunda en çok size yakın buldum kendimi.” Dedi.
Ben de kendisinden zenginleştim. Hem beynim zenginleşti hem de Ankara’da götürdükleri bir yerde karnımı doyurdum, zevkli hoş bir ortamda… Teşekkürler…
Buluşmaya emeği geçen herkese, başta sevgili öğrencilerimize teşekkürler…
04-05-2009 / İSTANBUL
|