Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 4.5.2009  

MASKELİLER


MASKELİLER


MASKELİLER


Yaşamda mı, tiyatroda mı?

Gözümü kamaştıran ışıklar patladı yüzümde, yüreğimi hoplatarak… Sonra başka beyinlere döndü tek tek hızla, takip etmem zorlaştı.

Siren sesleri kapladı yaşamı… Kulağımdan girdi tizlik, tüm vücudumu sarmaladı. “Ne oluyoruz?” Diye haykırmak geldi içimden, ambulansın içinde değildim ama beni etkileyen siren sesinin içindeydim, canhıraş zıplatan…

Birden savaş bedenimi, yaşamımı sardı tiyatro salonunun duvarlarını sesle, ışıkla yıkarak…

Uyandırmıştı bir kez daha yağmurla uyanan toprak gibi ve korku filizlemişti iliklerime, heyecan tohumları serpilmişti gönlüme…

Kasap olan bir savaş nerede anlatılır? En iyi kasap dükkanında betimlenir. İnsan yerine asılan cansız tavuk bedenleriyle, sıra sıra dizilen bıçaklarla, tüfek yerine… Ve kafese konulan canlı özgürlükle…

Goya’nın bir tablosu, gravür baskıları var, savaşı anlatan; duvar önünde masum insanlar kendilerine doğrultulmuş tüfekleriyle askerlerin öyküsünü de anlatan, hiç aklımdan çıkmayan. İşte o duvarı hep kanlı görürdüm, tıpkı bu kasap dükkanının kanlı duvarı gibi. Tablonun boyası kan. Görünmeyen ölmüşleri Yossi LEMEL’in kan banyosu afiş tasarımında yerini almışlar küvetin derinliklerinde.

Maskeler, maskeliler yaşamda mı, tiyatroda mı? Bizde mi, izlediklerimizde mi? Yakınımızdakilerde mi, uzaktakilerde mi? Bir çok maske takıldığı kesin; gücü savaşla, tüfekle, tankla, inançla, parayla yaşama geçirenlerce. Taktıkları maskeyle ve buluştukları maskelilerle, yaşamı yaşanmaz yapanlarca…

Yıllar önce bir filme gitmiştim; “Ağlayan Çayır” Görsellik, göçmenlik beni çok etkilemişti. Ama unutamadığım bir şey daha vardı filme dair; iki kardeş karşı tarafların askeri olmuş, birbirlerine karşı savaşmışlardı. Ana yüreğini düşünün… Ölen oğluna mı, öldüren oğluna mı yansın ya da kızsın, öfkelensin… Yüzüne hangi duyguyu yerleştirsin?

Sıcak savaş, soğuk savaş karıştı birbirine… Her ülkede değişik boyutlarda yaşanır oldu. Sağlığı tehlikeye atan, D vitamini aldırmayan, kemikleri zayıflatan, teri içerde bırakıp hastalıklara neden olan, dışardan uzun görünsün diye kafaya yerleştirilenle yaraya, bereye neden olan, bir başka ülkenin geleneğine özenilen, bir inanç simgesi olmaktan çıkıp siyasi sembole dönüşen, birileri köşeyi dönsün diye görsel çirkinlik yaşatan, çok değerli dini inançları sömüren ve en önemlisi de kadını beyin, kişilik sahibi olmanın ötesine taşıyıp salt cinsel obje yapan… Özgürlük sözcüğünü tüm bunlar adına kirleten, içini boşaltan ve iki kardeşi karşı karşıya getiren… Çok değerli bir babanın yaşasaydı böyle bir drama şahitliğine neden olacak olan…

Rüşvet; oy aldıran, ülke sattıran… Hani Alman fabrikatörlerinin İngiliz fabrikatörlerine haber vermesi, ”ülkeniz bombalanacak Almanlar tarafından, fabrikalarınızı karartın, görünmesin” demesi. Çünkü ülkesini değil, şahsi parasını düşünmesi…

Bir savaş ki, kendi ülkesine zarar verenlere karşı olmak yerine ülkesine zarar verecek bireylere neden olması, kardeşleri birbirine düşürmesi…

Bir savaş ki, “Guguk Kuşu” filminde olduğu gibi bir kardeşi yaşayan ölüye çevirmesi ve etrafındakileri perişan etmesi…

Bir savaş ki, bir kardeşi normal yaşamından, aşklarından, tutkularından, renklerinden koparıp dağlara ya da “Undergrand” filmine çağrışım yaptırırcasına yerin dibine sokması…

Bir savaş ki, belki de insanlık adına en tehlikelisi, en acısı; kardeşin birini ispiyoncu yapması…

İşte burada sorgulama başlıyor… Tiyatroda başlıyor, sizde başlıyor, sizin bakışınızda başlıyor. Bir yanda çocuğu, ailesi, kardeşleri bir yanda onuru, gururu, her şeyi… Satmak, ne uğruna? Korku mu? İnsan gibi yaşayacağını sanmak mı? İkiyüzlülük mü? Yoksa maskelilik mi?

***

Öncelikle vesile olan Sn. Avni ÖZTOPCU Hocaya ve Sn. Mehmet GÜRKAN’a teşekkürlerle bana önerdiği tiyatroyu ben de herkese öneriyorum…

Ayrıca bu Filistin dramını yazan, yaşatan, uygulayan, emeği geçen her değerli insanı, yazarı, yönetmeni, oyuncuları, dekor yapımcılarını kutluyorum. Bilet sorununu çözenlere ve gelmediği tanıdığının biletini bana veren arkadaşa da teşekkürler…

03-05-2009 / İSTANBUL

Tiyatronun adı: Maskeliler

Yazan: Ilan Hatsor
Çeviren: Nebil Tarhan
Yöneten: Taner Barlas
Dekor Tasarım: Duygu Sağıroğlu
Kostüm Tasarım: Zuhal Soy
Işık Tasarım: Murat İşçi
Efekt Tasarım: Erhan Aşar
Dramaturg: Dilek Tekintaş

OYUNCULAR

Halit: Serdar Orçin
Naim: Levent Üzümcü
Davut: Mehmet Gürhan

Yardımcı Yönetmen: Aliye Uzunatağan
Sanat Teknik Müdürü: S. Volkan Sağırosmanoğlu
Asistanlar: Samet Hafızoğlu, Pınar Aygün, Aslı Aybars


Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 1962 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.