Yıllar önce film festivalinde bir filme gitmiştim. Hiç unutamıyorum.
Tiyatro sahnesindeki gibi ışıklar yanıyor, uzun uzun… Ve dönüyor durmadan…
Sanatçı diğer sanatçıların yaptığını yapmamış, ülkesinden gitmemiş, üstelik Hitler’e bağlılık yemini edip Hitler ve ekibi ne isterse canla başla yapmıştı. Halbuki diğer sanatçılar karşı duruş sergilediler. Ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar, mücadelelerine devam etmek için. Hatta anımsarız Atatürk Alman sanatçılarına ve bilim insanlarına Türkiye kapılarını ardına kadar açmıştı.
Yine o sahne… Sanatçı nihayet fark etti ki hayatının en büyük hatasını yapmış. Derhal kaçmaya karar verdi. “Zararın neresinden dönerse kar olacağını,” düşünerek. Çünkü hatasını anlamıştı. Hizmetkarlığını yaptıkları dost değildir, kendisini kullanmışlardır. Onu da öldürebilirler, aynen diğerleri gibi…
Işıklar yanıyor uzun uzun, tıpkı bir tiyatro sahnesinde olduğu gibi… Gerçeğin ayırtına vardığında ölüm fermanı çoktan imzalanmıştır.
Sanırım filmin adı tek sözcüktü ve sanırım “M” harfi ile başlıyordu.
Filmin adını anımsayan var mı?
Bazı şeyler ne kadar uluslararası, her yerde aynı şeyler yaşanıyor… Bu o zaman Almanya ya da şimdi Türkiye ve bir zamanlar İspanya… İran ya da Irak… İsrail ya da Filistin… ABD ya da Afganistan.
Micheal MOORE ne yapıyor acaba?
Bir Alman Rahip; “Naziler komünistleri alıp götürdüler, hiç sesimi çıkartmadım çünkü komünist değildim. Sonra sosyalistleri götürdüler, yine sesimi çıkartmadım. Sıra sosyal demokratlara geldi yine sustum. Bu sefer halkı götürmeye başladılar halktan olmadığım için yine ses etmedim. Sıra bana geldiğinde sesini çıkartacak kimse kalmamıştı…” Demiş…
15 – 04 – 2009 / İSTANBUL
|