• Ülkemizin yakın çevresinde, Balkanlarda yaşamını sürdüren akordeonun bir zamanlar ülkemizde de varlığını sürdürmesine karşın, günümüze taşınamadığı, çocukluğumuzun olağanüstü nostaljilerinde kaldığı farkındalığından hareketle bu güzelim müzik aletiyle bir şeyler yapmak, akordeonun günümüzde yeniden yaşam kazanmasını sağlamak… Bunu da yolların belki de en anlamlısı ile; başta sokaktaki çocuklar olmak üzere maddi ve manevi koşulları çok ağır olan okullu çocuklarla yapmak…
• Karşılaştığımız bu çocuklara yetileri – vücut yapıları – ilgileri doğrultusunda akordeon öğretimi ile birlikte de başka şeyler yapılabilir… Hedef; farklı yetilere sahip çocuklara doğru hitap etmek… Akordeona keman, flüt, gitar katılabilir ve ufak bir orkestra oluşturulabilir.
• Müziğin yanında resim ve fotoğraf yaşam bulabilir… Konserin yanına sergi düşlemi konulabilir…
• Bilimle ilgilenen çocuklarla sanatla ilgilenen çocuklar karşılaştırılır ve ortak projeler yapılabilir… Patenti alınacak aletin tasarımı da ciddi ciddi düşünülür, ortak çalışmada…
• Bir yerde adalet varsa, barış vardır. Ve bu dünya ancak barışla güzelleşir. Sanat aynı zamanda bir barış göstergesidir. Çocuklara bu yolla – müzik- resim - fotoğraf eğitimiyle eğilmek de bir barış durumudur. Adaleti sağlamanın bir başka yoludur. Barışın yaşam bulması adına tercih edilenler vasıtasıyla geleceğimiz olan bu çocuklara katkıda bulunmak çok anlamlıdır…
• Eğitimci olarak; bireysel farklılıkların ayrımında eğitim yapmanın çağdaşlık, insanlık ve doğru bir yöntem olduğunun farkındayım.
Biliyorum ki, ülkemizde her ne kadar yenileşme çabaları olsa da yılların getirdiği bir alışkanlıkla “ezber eğitim” çerçevesinde kitle eğitimiyle bireylere – çocuklara – öğrencilere yeteri kadar doğru yaklaşılamamaktadır. Yine biliyorum ki örneğin, “a” konusunda yetenekli – başarılı olan bir çocuğa “b” konusunu dayatmamak gerekir. Ya da iyilik olsun diye “a” yi, “b” yi aynı anda verip beyinleri doldurmanın ötesine gitmemek, başka şeyler yapmamak anlamlı değildir… Gönül ister ki, her çocuğa, her anlamda yararlı olalım. Çünkü her çocuk – her öğrenci değerlidir. Ancak bunun yaşama geçirilme ve en önemlisi de başarılma ve süreklilik kazandırma aşaması vardır. O zaman, “ayaklarımız yere basmalı ve kolları sıvamalıyız”, demeliyiz…
• Eğer bir iş yapılacaksa; konusu, çerçevesi, uygulanabilirliliği belli olmalı ve ona göre davranış biçimi gösterilmelidir. Grafik tasarım diliyle; hedef kitlesi belli olmalı… Mesajı belli olmalı… Hedefi belli olmalı… Biliyoruz ki çok hedeflilik ilerlemeyi zorlaştırır. Sırayla gerçekleştirmeler yapılabilir, duruma göre…
• Bu durumda; böyle bir organizasyona başlama nedenlerimizi geçerli kılacak davranışlarla hareket etmenin, devam etmenin ve rotayı bu şekilde kullanmanın doğru olacağı kanısındayım. Yoksa hem zaman kaybetmiş - harcamış, hem de amaca ilişkin bir şeyleri başaramamış oluruz.
• Her insan değerlidir. Büyük hayaller taşıyan her organizasyona mutlaka katılacak bir çok kişi – insan – eğitimci - sanatçı olacaktır. Ve doğal olarak herkes birbirine benzemez. Anlaşacağımız yerler olacağı gibi, buluşamayacağımız yerler de olacaktır. Bu durumda bir şeye bakmak gerekir; bizi bir araya getiren amaçlara. Yukarıda felsefesi belli olan biçimde, çocuklar için yapabileceklerimiz nedeniyle bir aradayız. Bu amaç ön planda tutulduğu sürece, keskin bıçak gibi davranmak yerine, uzlaşma yollarının aranmasına gitmek gerekir. Her insanın öne çıkacak bir yönü vardır. O tarafıyla yararlı olur. Ve hiçbir zaman da peşin peşin tanımadığımız insanlara olumsuz yaklaşmamamız gerekir. Biliyoruz ki yaratıcılık söz konusu olduğunda hiçbir konunun, olayın çözümünde kullanılacak yol, tek değildir. Bu bağlamda biz de içinde yaratıcılığın barındırıldığı bir eğitim gerçekleştireceğimize göre önce kendimiz yaratıcı olmak durumundayız… Çocuklara da davranışlarımızla örnek olmamız gerektiği inancındayım…
• Hepimizin emeğe saygısı vardır, mutlaka. “Emek veriyorum, özveride bulunuyorum,” demek doğalında, karşımızdakilerin de bu niteliklere sahip olduğunu görmemiz gerekir. Bu bağlamda onları gereğinden fazla yormamak çabası göstermek en iyisidir. Diğer taraftan bir genelleme çerçevesinde, karşınızdaki vericiye bir ödentide bulunuyor, diğerine ise bunu yapmıyorsanız, yapmadıklarınızın da bazı çıkışlarına, bazı prensiplerine kabul göstermemiz gerekir sanırım.
Ozan demiş ki, “an gelir, Atilla İlhan ölür”… An gelir hepimiz vazifemizi yerine getirir ayrılabiliriz, yerimizi başkaları doldurabilir - alabilir. Belki de “gideceğim” diyen kalır da birikimlerini, yaşadıklarını iç çağlayanında başka boyuta taşıyan ayrılır… Ne olursa olsun; yüreğimin teşekkürünü mavi bir yolculukla iletmek isterim. Ve eflatun günün gülümsemesiyle yaşamayı dilerim, çocuklar için bir şeyler yapan herkese…
29-01-2009 / İSTANBUL
|