Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 19.2.2008  

UYGULAMALI GRAFİK TASARIM DERSİNİN ÖZELLİKLERİ


UYGULAMALI GRAFİK TASARIM DERSİNİN ÖZELLİKLERİ


UYGULAMALI GRAFİK TASARIM DERSİNİN ÖZELLİKLERİ



Yöneticiler, toplumu, bilgeliğin ışığında düzenleyen kişilerdir. Bu nedenle, ya yöneticiler bilge, ya da bilgeler yönetici olmalıdır. Eflatun (Platon)

Uygulamalı görsel bir tasarım dersinin öğrenci sayısı 12 dir. Bireysel eğitime dayalı bir ders, öğrenci sayısının azlığı ile orantılıdır. Öğrenci merkezli bir ders, sayı olarak az öğrenci ile gerçekleşir. Uygulamalı bir derste koşulları zorlayarak en fazla 15 öğrencinin bulunmasını hep yazar ve söylerim. Dünyanın hiçbir yerinde Grafik Tasarım gibi kültüre dayalı uygulamalı bir tasarım dersinin çok kalabalık bir öğrenci grubuyla yapıldığını göremezsiniz. Öğrenci sayısı 50 – 60 vs. olamaz. Gelişmiş ülkelerde böyle bir şey olamaz.

Eğitim yönetimi, çok önemli incelikleri olan bir alandır. Eğitimde verim elde etmek, karşılıklı iletişimden geçer, fikir alışverişiyle sağlanır. Dersin öğretim elamanına sorulmuyorsa, eğitime yıllarını vermiş araştırmasına, deneyimine sahip biri olarak dersine ilişkin fikirlerini söylediğinde hiç önemsenmiyorsa, bu durumda nitelikli, verimli bir eğitim ortamı sağlanamaz. Yaratıcılıkta çözüm tek değildir. Çözümleme yolları çoktur ve biri de iletişimden geçer. Öneriler alınır. En azından “grup çoğaltılabilir,” deniyorsa, yaşama geçirilme olanaklarına bakılır. Bu çözülmeyecek bir sorun değildir. Bunlar duyulmuyor, görülmüyor, düşünülmüyorsa dolayısıyla yaşam bulamayacaktır ve eğitimi aksatacaktır. Çözümlere soluk aldırmak gerekir. Böyle bir şey dünyanın gelişmiş ülkelerinde görülmez. Bu durumda neden gelişemiyoruz, sorusuna bakmak yeterlidir. Bu sorunun o kadar çok yanıtı var ki…

Kim kaybediyor? Öğrencilerimiz, kalabalık bir sınıfta birey değil yığın haline getirilen. Ve ders, ders olmaktan çıkıyor tek taraflı konferans haline dönüştürülüyor. Bu çağdaş bir eğitimin içeriğine sığmaz. Kim kaybediyor? Ülkemiz. Hala gelişmekte olan ülke konumunda devam edecektir, paylaşımlar ve nitelikli çözümler olmadığı sürece…

Yaratıcılık sadece sanatta değildir. Bilimde ve yaşamın her alanında vardır. Disiplinlerarası anlayış dünyada sağlıklı bir şekilde yerini almışken, bizde henüz tam anlamıyla uygulanamıyor. Mimarlık Fakültesine, Mühendisliklere yaratıcılığa yönelik, yaratıcılığa katkı veren dersler konmalıdır. Grafik Tasarım dersi bu alanlarda da yaşama geçmelidir. Bu ders, birinci ve ikinci öğretimde aynı eşitlikte yer almalıdır. Ayrıca talebi en çok olan bölümlere bu ders konmalıdır. Anketler bu amaçlı yaptırılır. Anketlerde üst sıralarda olan dersler kaldırılmamalıdır. O zaman öğrenciye anket yaptırmak çok anlamlı olmaz. Mühendislik, Mimarlık eğitimi alanın, iktisatta okuyanın, Sanat Eğitimi alan öğrencinin çizgiye bakışları farklıdır. Bu öğrenciler bir araya geldiklerinde müthiş bir zenginlik, çeşitlenme, renklenme söz konusu olur. Ama önce bunu idareci olan ve bu eğilimi sağlıklı bir şekilde taşıyan kişilerin bilmesi ve böyle ortamlar yaratması gerekir. Bizlere de sağlanan bu nitelikli ortama gidip, dersi öğrencilerle birlikte gerçekleştirmek kalır. Dersi akademisyen, eğitimci kendi başına yapmaz. Öğrencinin katılımı olmayan bir ders yaşama, anlama, çağa damgasını vuramaz… Katılımcılık, sayının az olmasıyla sağlanır. Böyle bir şey nitelikli bir kalıcılığa neden olur.

Dersteki öğrenci sayısının azlığını lüks görenlere söylenecek tek söz; kalabalıkta yığın haline dönüştürdüğünüz öğrencilere verdiğinizi sandıklarınız, az sayıdaki öğrenciye verdiklerinizle mukayese edilemeyecek kadar yetersizdir, yerine ulaşamaz.

Öğrencilerin beyinlerini doldurarak, kalabalık sınıflarda eski bilgiyi aktarım yaparak ezber eğitime katkı vermekten öte gidilmeyeceğine göre gence kendini ifade etme olanağı tanımak, az sayıdaki öğrencilerin bulunduğu bir dersle gerçekleşir. Bu da lüks değildir.

Duymayan, görmeyen yöneticilere istediğiniz kadar konuşun ve yazın, değişen bir şey olmaz. Boşuna karikatüristler koltuklara düşmüş yüreklerin, beyinlerin, gözlerin, kulakların karikatürlerini çizmiyorlar… Umarım bunlar görülür… Koltuklar gelip geçicidir. Geriye insanlık kalır. Unvanlar yakalarda, isim önlerinde taşınabilir. Ama insan olarak onu ne kadar hak ettiğiniz ve nasıl yaşama geçirdiğiniz önemlidir.

Eğitimcilerin, akademisyenlerin ve eğitim yöneticilerinin entellektüel bilgiye sahip olmaları gerekir. Elbette ki bir insandan her konuda donanımlı olması beklenemez. Orada devreye danışmanlar girmelidir. Zamana ilişkin sorunlarda nitelikli yardımcılar iş paylaşımında katkı verirler. Ve böylece yönetici olarak sorun çözücü olursunuz, duymayan, görmeyen değil.

Uygulamalı bir tasarım dersi sıraları bulunan anfilerde değil, çizim için masaları olan atölye ortamlarında gerçekleşir. En mutlu olduğum yer atölyemdir bu nedenle… Müzik eşliğinde yapılan bir tasarım dersi hayal eder misiniz, lütfen. Öğrenciler haklı olarak, “duvarları yok bu dersin, ” diyorlar.

En birikimli ve deneyimli olduğumuz çağımızda, en rahatladığımız bir dönemde, en verimli olacağımız zamanda bunların aksatılmaması için elden gelenler yapılmalıdır. Karşınıza bakmak kadar, kendinize bakarak eksiklikler üzerine gidilmeli ve çözüm aranmalıdır. Yoksa hala anlatır olursunuz herkese, araştırmasını yapmadıkları, entelektüel bilgisine sahip olmadıkları ve dersin, çağdaş yöntemlerin anlayışına bir türlü varamadıkları ve bakamadıkları, göremedikleri, ayırımında olamadıkları konuları. Tabii bunlar etik, sorumluluk içeren de konulardır, sadece bilgi değil.

Öğretmen yetiştirilen okullardan ve “iş insanın namusudur,” diyen bir aileden geliyorum. Derslerimin dışında Türkiye’deki diğer üniversitelere verdiğim “yaratıcılık” seminerlerimin yanında sokaktaki ve varoşlardaki çocuklara - gençlere ve hapishanelerdeki insanlara seminer vermenin dışında ek iş yapmıyorum, burada bankamatik memuru olmamak için. Öğrencilerimin aradığında beni bulabilmesi için…

Yıllarca neden okuduk, araştırdık, niçin çalıştık? Beyinsiz, kişiliksiz, uşak ruhlu biri olarak kalmamak için. Ve ülkemizin, öğrencilerimizin gelişmesine katkı vermek için…

Ülkede yaşanan özellikle eğitim bazındaki kaosa, ezber eğitimin yöntemlerinde kalarak katkı verilmemelidir. Biçimden bir türlü öze geçilemez o zaman.

Yönetmeliklere aykırı olarak davranılmamalıdır. İstenene ders verilip, istenmeyene ders verilmeyerek keyfi bir ortam yaratılmamalıdır… Ders, orada kadrosu bulunan herkese verilir. Bunu belirleyen iltifatlar vs. olamaz. Çıkar ilişkileri olamaz. Nitelik olur, sorumluluk olur, etik nedenler olur…

Pedagojik biçimlenimi olmayanlar geldikleri gün en üst etikette oluyor görünümünde yaşamak uğruna tartışılası birçok şey sergiliyor eğitim adına ne yazık ki… Her şey unvana ve koltuğa emanet hale geliyor… Anlam nerede? İnsan nerede? Söylem ile eylem birlikteliği nerede, bilinmiyor. Çiftlik ve mahalle olmanın ötesinde çok düzeyli olmalı eğitim alanları, fakülteler… Ve öğrenci özel niyetlere göre kullanılmamalı. Böyle eğitimci olunamaz, yönetici de olunamaz sanıldığı gibi.

Bir dengedir yaşam. Bir yer kapanmıştır ama başka bir alan açıktır. Orayı değerlendirirsiniz, birikiminizi, deneyimlerinizi o tarafa aktarırsınız. Her taraf kapanınca yazmaya, çizmeye başlarsınız… Böylece bir olumsuzluk başka bir olumluğa kapı aralamış olur.

Dersimi seçen öğrencilerin çalışmalarından oluşacak bir site hazırlandı. Öneri onlardan geldi, gerçekleştiren yine onlar oldu. Tabii devam edecek de yine sevgili öğrencilerimiz olacak. Dersimizde yaptıkları tasarımlar - çalışmalar konacak sitemize…

http://www.ytugratas.com

Böyle bir siteye, 3 saat gibi az bir zamanda dersin yarısı fikir üretmeye, tartışmaya, eleştirel bakmaya giderken, diğer yarısında gerçekleştirilen eskizler ve tasarımlar yerleştirilecek…

Çok kalabalık bir anfide, öğrenciyle olsa olsa hep fikre, söze dayalı bir ders olur. Üstelik de bu öğrencilerin hepsi zaman nedeniyle katılım gösteremez. Ama bizim özelliğimizdir zaten bol bol konuşuruz, uygulama yoktur. Başka ülkeler ilerlesin, biz onlardan kopya çekme gurursuzluğuna devam mı edelim? Tarih bilgilerini ne kadar ezberlettiğimizi vizelerde sorup, ezberlerine mi bakalım, yaratmalarına değil.

YTÜ İKGM ile ortaklaşa yapılan afiş tasarımı hayallerde yüzüyor olacak bundan böyle, üstelik dersin özelliklerinden ve YTÜ nün en güzel reklamlarından biri olan… Ama bir çözüm bulunur elbet. Belki büyük bir fedakarlıkla dersin dışında da çalışma isteyerek. Üstelik ders sadece 3 saat ve seçmeli…

Yürekten teşekkürlerimi öğrencilerime ve değerli ailelerine sunuyorum…

Ve yazımı bir öğrencimin sözüyle bitiriyorum. “Biz bu derste hem öğretmeniz, hem öğrenciyiz.

SANAT VE BİLİM EĞİTİMİNDE YARATICILIK
http://www.tulaycellek.com/tulay/eser.asp?id=566


13 – 02 – 2008 / İSTANBUL

Tülay ÇELLEK

http://www.tulaycellek.com

tcellek@yildiz.edu.tr
ttcellek@gmail.com




Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2073 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.