Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 11.12.2007  

SİZE ANNE DİYEBİLİR MİYİM?


SİZE ANNE DİYEBİLİR MİYİM?


SİZE ANNE DİYEBİLİR MİYİM?



Heyecan rüzgarında savrularak indim sahneden…

Etrafım bir anda doluverdi. Yanıma yaklaşan uzun boylu genç tüm samimiyetiyle, saf ve iyi niyetle “size anne diyebilir miyim? Demek geldi içinden.” Dedi… Ben de, “memnuniyetle söyleyebilirsin,” dedim ve sarıldık. Sırada bekleyen öğrenciler de teşekkür ederken sarılıyorlardı. Yaşamak bu olsa gerek. Eğitimci olmanın sıcaklığı, güzelliği budur işte…

Mehtap Hanımın önerisi üzerine bir gün önceden hareket ettim Bursa’ya. O gece kendi evlerine davet etti. Hiç yapmadığım bir şeyi yaptım ve kabul ettim. Mehtap Hanım zaten bende hep ilkleri başlatıyor, yaşatıyor… Türkiye’de böyle eğitimcilere rastlamak, tanımak çok büyük mutluluk ve ülkemiz için büyük kazanç.

Ertesi gün erken saatte Bursa’dan kongre yerine doğru yola çıktık. Milli parka girdiğimizde ağaç dallarının karın ağırlığına dayanamaz olduğunu, yerlere kadar toprağı öpercesine eğildiğini gördüm.

Kongre yeri işletmesini başkalarının yaptığı, Bursa Uludağ Üniversitesine ait zirveye giden yol üzerinde bir otel.

Valizlerimizi yerleştirdikten sonra kahvaltı yaptık hep birlikte. Sonra otelden biraz uzakça, kar olduğu için oldukça dikkatli yürümemiz gereken bir yoldan ilerleyerek kongre salonuna geldik. Herkeste bir telaş. Girişte yakalarımıza mavi beyaz kurdeleden yapılmış çiçekler takıldı, fotoğraf eşliğinde…

Kongre salonuna girince bir akademisyen ve bir güzel öğrenci yanıma geldi hemen. Önce akademisyen arkadaş öğrencinin, sonra öğrenci Aslıhan kendisinin “yaratıcılık” yazılarımdan alıntı yaptığını, söyledi.

Aslında öne oturmam ama bu sefer en ön sırada yerimi aldım. Sunumlar çok şey kattı dünyama…

Kendi sunumla ilgili heyecanın kattığı bir farklılığı yazmalıyım. Kongreye gitmeden önce özellikle bildirimdeki öğrencimin yazısını okumuştum. Ama sahnede her sözcüğe bir ruh kazandırdığımı fark ettim. Adeta sözcüklerin içine girip onun heyecanıyla dışına çıkıyordum. Vurgulayarak, hissederek okudum her sözcüğü. Sonradan fark ettim ki kongreye gelmeden önce yazıyı gayet ruhsuz okumuşum. “Bir vazifem vardı, yanlış yapmadan doğru dürüst okumalıyım,” düşüncesindeydim... Oradaki heyecanım farklıydı ve bana böyle duygulanarak okuma olanağı sağladı.

Çilek mobilyadan gelen tasarımcı arkadaşın benim sunumumdan sonra konuşmasını değiştirdiğini söylemesi yaşadığım duygulu anlardan biriydi. Ve en sonunda konuşma yapan öğrenci arkadaşlarımın özellikle sunumumdan etkilendiklerini belirtmeleri beni gerçekten aldı götürdü gökyüzüne, bulutların üstüne… Ben de onlara teşekkür ediyorum.

Sunumum esnasında dışarıdan bir gürültü geldi. Öyle korktum ki, sustum. Salondan kahkaha sesleri yükseldi. Çünkü gürültünün nedenini ben bilmiyordum ama onlar biliyordu. Kardan kaynaklanıyormuş. Kar kaymış ve gürültü çıkartmış. Bir an ne olduğumu şaşırdım. Sonra espriye vurdum; “bu gürültü kalbimden mi geliyor, heyecandan fırlayıp yer değiştirirken,” diye… Gülüşmeler, ben de dahil…

Çeşitli konu başlıkları vardı, teknik, sosyal, sanatsal… Her biri kendi ölçüsünde başarılıydı.

Kongrede öğrencilerin ve öğretim elemanlarının dikkatini sürekli not alışım çekti. Bunu bana söylediklerinde, onlara “yazacağımı bu nedenle not tuttuğumu,” söyledim. Ama keşke usuma gelseydi, “aklımız hamalımız değildir.” Deseydim.

Akşam inanılmaz eğlenceli geçen bir yemek yedik. Canlı müzik vardı ve hem akademisyenler hem öğrenciler coştu. Gerçekten çok eğlendim.

Ertesi günü öğlende sunumlar bitti. Bu sefer bahçede sucuk partisi vardı. Kaçırmak mümkün değil. Yemek kuyruğunun arkasına gidemeden öğrencinin biri yanıma gelip “size sarılabilir miyim,” dedi çekinik bir vaziyette. İlk hamleyi ben yaptım ve birbirimize sarıldık. Bu arada kendimi kuyruğun ortasında buldum. Öğrenciler doyasıya kartopu oynadılar.

Memleketinden ve kazandığı okulun bulunduğu yerden başka hiçbir yeri görmeyen öğrenciler varmış. Uludağ onlar için ilk ve çok eğlenceli demektir. Kongrenin bu yönünü çok sevdim. Ben de birçok yeri gördüm ama Uludağ’ı görmemiştim. Benim için de çok farklı ve eğlenceli oldu. Ve unutulamaz.

Zirveye geldiğimizde otobüslerden indik. Gençler derhal sahaya daldı. Biz de onları görebileceğimiz bir kafeteryaya gidip sıcak bir şeyler içtik. Orada az kaldık ama gittiğime, gördüğüme çok mutlu oldum. Tabii Mehtap Hanım davet ettiği için benim yüzünden oraya gelmek zorunda kaldı. Fakat o da keyifliydi. Çünkü öğrendim ki öğrenci burs komisyonundaymış, maddi durumu kötü öğrencileri okutuyormuş, öğretim elamanı kadar anne ve her şey gençler için…

Bu kongreden geriye kalan;

Sıcak anlar
Güzel duygular
Gökyüzüne uçuran duygulanımlar…

ÖĞRENCİLER HARİKA
Onları dağlar kadar seviyorum…


Gerze yangını nedeniyle kaldığımız evin sahibi, küçücüktüm ama annemler öyle dediği için ben de aynısını söylediğim Hamdiye ablanın, “beni ne kadar seviyorsun,” sorusuna kollarımı iki yana açar, bildiğim en büyük, en görkemli şeyi söylerdim; DAĞLAR KADAR SEVİYORUM…


11 – 12 – 2007 / İSTANBUL

Tülay ÇELLEK

Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi

http://www.tulaycellek.com

tcellek@yildiz.edu.tr

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2289 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.