Uzaktan sevdiceği geliyordu. Yaklaşınca onun olmadığını anladı… Bir gün önceden de aynı hatayı yapmıştı. Çünkü vücutları durmadan değişiyor, kim kimdir tanınmıyordu… Devamlılık duygusunu unutmuşlardı adeta bu yüzden… Pul pul dökülmekten sarılmanın, dokunmanın verdiği mutluluk hissi de kalmamıştı hiçbirinde.
Birden vücudunun en az değişime uğrayan tek ve kalın saç teline gitti elimsi organı… Saç telinin ucunda parlak bir ışık gördü, dayamayıp başını kaldırdı. Göz oyukları onu uzaktaki küçücük yeşile doğru götürdü… İlk defa böyle bir şey görüyordu… Biçimi ve kendine yansıyan rengi çok tuhaftı. O, gri tonları, siyah tonları ve kahverengi tonlarını biliyordu sadece… Gördüğü hiç birine benzemiyordu… Sağlamca kalan bilgi geninden bir ses yükseliyordu sanki “yeşil” diye… Biraz daha iç sesine dikkatlice eğildi… “Yeşil bir yaprak” cümlesini anlayabildi. Ama yaprak da neyin nesiydi… Başı dönmeye başladı ve kafasını yukarıya kaldırdı… Mavi bir delik gördü… Hawking’in kara deliklerini biliyordu. Çünkü gökyüzü kapkaraydı… Gördüğü delik, hiç görmediği bir renkti… Yine iç ses “mavi” diyordu… Bilinçsizce “mavi” sözcüğünü yinelemeye başladı. Çünkü yaşamına ilk defa farklı bir sözcük girmişti.
Bir karşıya, bir yukarıya bakıyordu durmadan, gördüklerini kaybederim korkusuyla… Onu uzaktan görenler, “delirmiş bu” diye düşünüyorlardı, durmadan başını salladığı için…
Eli yüzüne gitti bilinçsizce ve ilk defa eline farklı bir şeyin sürüldüğünü gördü… Halbuki elini vücuduna dokunduğunda kurumuş derileri gelirdi avucuna… Bu, o kurumuşluk değildi… Ama yaşamında bildiği tek şey kuruluktu. Karşıtlığını öğrenmemişti. “Yaş” nedir, bilmiyordu… Dolayısıyla akan gözyaşını da bilemezdi… O kadar kurumuşlardı ki, birlikte yaşadıkları renklerle, tonlarla… Farklı gördüğü iki renk vücudunda bir şeyi değiştirmiş, yeni bir şey oluşturmuştu…
Olanca kuvvetiyle karşıya tekrar baktı… Yeşilin yanında bir masa ve kendisine benzemeyen vücutlar oturuyordu etrafında.
Yalnız biri biraz kendisine benziyordu. Ama saçları tek ve kalın bir tel değildi. İnce ince, çizgi çizgi bir sürü tel vardı başında… “Çizgi” sözcüğüne takıldı uzun süre… “Bu durumumuz çizgiye, tasarıma dönüşebilir,” diyordu son bilgi geninden gelen iç ses… Ve bu çizgilerle kurtarma tasarımları ısınma küresinin her yerinde yapılabilirdi… Birçok kişi ve kuruluşun katkısıyla tüm dünyaya – ısınma küresine ulaşılabilirdi, ortak çalışılabilirlerdi…
Biraz daha ileriye baktı… Çünkü parlak, yuvarlak bir şeyler dikkatini çekmişti… “Kamera, fotoğraf makinesi,” diyordu iç sesi…
Ne çok düşünmüştü birden, hayatında hiç olmadığı kadar… Yorgun düşüp başını öne eğdi ve yerde bir parlaktık gördü. Gözlerinden akan yaşlar çölün ortasında göl olmuştu…
Ve sevdiceği oradan kendisine bakıyordu mavi mavi…
14 -02 – 2007 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK
Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi
Sanat Yazarları ve Eleştirmenleri Derneği
Sanat Yönetmeni ( SAYED )
http://www.tulaycellek.com
tcellek@yildiz.edu.tr
|